Öykü

Muhbir Dedektörü

“Neden kimse benim gördüğümü göremiyor? Her şey alenen ortada değil mi?”

                Kendi kendine bir müddet daha fısıldaştıktan sonra kapıdan dışarı çıktı. Tüyleri diken diken olmuş, soğuk ter damlacıklarının akışını hissederken yüzünün uyuştuğunu da fark etti. Sol elindeki  susturucuyu tabancasına montelemesi sadece birkaç saniye sürdü. Kalp atışları gittikçe hızlanıyordu ve dengesini kaybettiğinde merdivenin alüminyum korkuluğuna dayandı. Nefes almakta güçlük çekmeye başladı. Merdivenlerden aşağı doğru indi. Arkasından gelen kişinin yüzünü bile görmedi. Sadece “Amirim, iyi misiniz?” diye bir ses işitti. Sonrasında ise susturulmuş tabancasından çıkan metalik sesleri işitti. Kendi mi ateş etmişti? Nereye nişanlanmıştı, bilmiyordu. Ardından gelmekte olan adamın merdivenlerden yuvarlandığını gördü. Yanına kadar ulaştığında ise adamın acılar içerisinde silahına davrandığını fark etti.

***

                “Çocuğu konuşturduk. Bu dördüncü kişi oldu. Haklıymışsın. Fakat bu bilgileri nereden ediniyorsun, bana söylemen lazım. Tam dört muhbiri yakaladık ve dördünün de baldırları delik deşik. Neden bulduğun kişileri bize bildirmiyorsun da adamlara ateş ediyorsun?”

                Emniyet Amiri (EA) bu konuşmasını bitirdiğinde, Kıdemli Başpolis Memuru (KBM) sanki düşüncelere dalmış gibi bakıyordu. KBM’nin anlam veremediği durum şuydu: Bu dört muhbiri de baldırından vururken hiçbir şey düşünmemişti. Hatta, “Her şey ortada değil mi?” diye söylenip durduğu anlarda hep başkalarından şüphelenmişti. Bir şey ya da birileri onun yerine kararlar verip onu yönetiyorlar gibiydi. İşin kötü tarafı, son günlerde bu kontrol kayıplarının sebebinin EA olduğunu düşünüyordu ama kanıtlayacak hiçbir verisi yoktu.

                “Eğer konuşmazsan sırf silah kullanmak için polislik yaptığını düşüneceğim.”

                Aslında doğru da düşünmüş olurdu. Bu işin en eğlenceli kısmı atış eğitimleri değil miydi? Tek bir fark var, KBM genelde cansız hedeflere atış yapmaktan keyif duyardı. Hem o zamanlar aklı başında olurdu. Bu 4 adamı nasıl vurduğunu hatırlamıyordu bile…

                “Bir sorun mu var? Niye titriyorsun, oğlum?”

                Asıl sen nasıl şaşırıyorsun, bunu anlamıyorum. Odaya geldiğinden beridir tek kelime etmemiş bir insanı soru yağmuruna tutup sonra da şaşırmak sana yakışıyor mu? Evet, hem de başarılı bir şekilde dört muhbiri ele geçirmiş olan bu kahramana yapılacak şey mi? Adamın kafasından geçenleri bilmiyorum ama kucağındaki çantanın altında susturucusu çoktan takılmış olan silahının ateş almaya hazır olduğunu biliyorum. KBM’nin neden titrediğini değil ama neden yüzünün uyuştuğunu biliyorum. Neden bu hayatı kendisi değil de bir başkası yönetiyormuş ve gayet de güzel işler çıkarıyormuş, bunları biliyorum. Başka bir sorun varsa buyur sor, EA…

                “Çocuklar! Buraya birini gönderin!”

                EA, kapıya doğru seslendikten saniyeler sonrasında kapı açıldı. KBM’nin kafası sağa-sola hızla sallanıyor ve boş gözlerle masanın üstündeki dergiye bakıyordu. Kimse bir şey anlamadı. Susturucusu takılmış silahın mekanik tıkırtıları dışında bir şey duyulmadı. KBM bayıldı.

***

                Ateş ettiği beşinci kişi de muhbir çıkmıştı. Bunun anlamı, %100 başarı demekti. Peki, bu “muhbir dedektörü” denilen şeyi kullanmak ne kadar doğru olurdu?

                Organik olan her şeyin çürümekte olduğu gibi insan beyni de çürümektedir. Ön lobunda hasar meydana gelen kişilerin şizofreni / paranoit özellikler sergilediğini de biliyoruz. Biz bu işlemi biraz değiştirerek insanlara empati yeteneği katıyoruz.

Muhbir Dedektörü adını verdiğimiz şey, insanların beyinlerinin çevresinde oluşan manyetik alanların çözümlenmesi ve belirtilen konularda ihanet edenlerin etkisiz hâle getirilmesi için gerekli yönlendirmeleri gerçekleştiren nano parçacıklardan ibaret. Adaleti sağlayacak kişilerin beyinlerine bu nano parçacıkları göndermek yeterli. Uyutulan bir kişinin burun deliklerinden beynine ulaşmanın yolu bulunduğundan beridir, aşı yapar gibi bu işlemi yapabiliyoruz…

***

                “Ama beşinci kişinin tespitinden sonra bayıldı!” dedi EA, “Ben etrafımda baygın personel istemiyorum!”

                “Zaten deneğimizin rızası olmadan bu işe girdik. Yüksek ihtimalle muhbirleri etkisiz hâle getirirken panik atak geçirmiştir. Birkaç kişinin psikolojisi bozulacak diye bu anti-terörist buluşumuzdan vazgeçmek, bana biraz saçma geliyor…”

***

                KBM uyandığında hastanede olduğunu fark etti. Yanı başında tanımadığı iki farklı kişi vardı. Neden olduğunu bilmediği bir şekilde içi sıkılıyor ve sürekli olarak ağlama isteği geliyordu. Sonra hızlanan kalp ritmine dikkat kesildi. Bir anda hızlanmaya başlamıştı sanki. Ardından ağlamaya başladı. Hasta yatağında kıpırdayamıyor ama sürekli ağlıyordu. Ve kustu.

                Doktorlar geldiğinde sordukları sorulara cevap veremedi. Bu adam ne zamandır başka insanlarla konuşmuyordu, bunu biz de bilemiyoruz. Dördüncü muhbiri vurmadan az evvel kendi kendine konuştuğunu biliyoruz, elimizde kayıtları mevcut. Ancak, şu anki hâline bakarsak, kendinden başka hiçbir insanla iletişime geçmek istemediği belli oluyor.

                Şunu da not etmek lazım: Mantıklı olarak hiçbir düşünce savaşına girdiğini düşünmüyoruz. Bizce, artık kendi kendine bile tartışmıyor. Sadece insanlardan rahatsız oluyor. Belki de yanına yaklaşan insanların beyinlerinin etrafındaki manyetik alanlar onu bu hâle getiriyor. Benim varsayımlarıma göre, onun bilincine henüz yansımamış olsa da birçok fikir bilinçaltında işlenmeye devam ediyor.

Al işte, yine kustu.

Paylas:
error0
fb-share-icon20
Tweet 20
fb-share-icon20

Serkan Üstündağ

1989 yılında Üsküdar'da doğdu. İlköğretim ve lise yıllarını Feneryolu'nda tamamladı. Bu yıllar içerisinde, sayısız deneme yazıları, şiirler, şarkı sözleri ve aforizma çalışmaları oldu. Halen kendi arşivinde tutmasına rağmen, pek fazla kişiyle bu kayıtları paylaşmamıştır. Üniversite yıllarını ise Trabzon'da geçirdi. Bu yıllar içerisinde tamamen müziğe yöneldi. Uzun sap bağlama ile başlayan müzik hayatına Türk Halk Müziği korosunda vokallik yaparak devam etti. Sonrasında ise THM'den ayrılarak gitar çalmaya başladı. Popüler müziğin yakınından geçmeyen, daha çok "roborock" türüne yakın olan besteler yapmaya başladı. Müzik hayatına da sadece kendi şarkılarını çalarak devam etti. Üniversite hayatı sonrasında İstanbul'a döndü ve İngilizce dil eğitimini tamamladı. Çok geçmeden askerlik tecilini kaldıran Üstündağ, Artvin'de askerlik görevini yerine getirdi. Askerden döndükten sonra ise, pazarlama sektöründe işe başladı. Aynı yıl içerisinde Folklor dünyasına adımını attı. Tüm bunların yanı sıra, çalışma hayatı ile birlikte Yalan Yalnızlık ve Sanat Şey projelerini başlattı.