Öykü

Tabut

Uzay gemisi ‘Şafak-2’, araştırma görevini başarıyla tamamlamıştı ve Alfa’ya doğru, dönüş yolundaydı. Alfa insanların Güneş Sistemi dışında kurdukları ilk koloni ve on dört gezegenden oluşan bir sistemde yer alıyor. Alfa’nın Dünya ile bağlantısı sürüyor ancak onlarca yıldır kendine yeter bir hayat yaşıyor. Alfa’nın da dahil olduğu gezegen sisteminde bulunan diğer gezegenler ve uyduları, sistematik bir şekilde incelenmekte ve bilgi derlenmekte. İnsanlık adeta ikinci bir yayılma süreci içinde. İlk yayılmada Güneş Sistemi’ne dahil gezegenler ve uyduları incelenmiş ve pek çoğunda koloniler kurulmuştu. O yıllarda yaşanan olayların benzeri, şimdi çok çok uzaklarda olsa da, yeniden yaşanıyor denilebilirdi. Şafak-2 işte böyle bir araştırma çalışmasından dönmekteydi.

Davetsiz misafir.

– Kaptan, olmuyor. Bu cisimden bir türlü kurtulamıyoruz!

– Motorlar stop!

– Emredersiniz, kaptan! Motorlar stop…

– İlgili personel acil olarak toplantı odasına lütfen!

Kaptan Hüsnü, sorunsuz bir şekilde bitmesi gereken bu görevi karmaşıklaştıran cisimden son derece rahatsız olmuştu. Acele etmesinin nedeni bir an önce bu cisimden kurtulmayı istemesiydi.

Kaptan, toplantı odasına girdiğinde Şafak-2’nin durma manevrası da tamamlanmıştı. Tüm gemide az da olsa yerçekimsizliğin etkisi hissediliyordu. Kaptan yerini alınca hemen dümenci Jean Luke’a baktı.

– Kaptan, cisim de bizim gibi durdu. Geminin çekim gücüne kapılmış bir görüntüsü var. Etrafımızda bir uydu gibi dolaşmaya başladı. Şafak-2’nin yapabileceği tüm manevraları denedik ama ondan kurtulmamız mümkün olmadı.

Kaptan Hüsnü’nün bakışları gemi penceresine takıldı. Dikkatini çeken şey başına bela olan cismin ta kendisiydi. Ağır ağır geminin etrafındaki hareketine devam ediyordu.

Kaptan, ekibindeki insanları süzerek söze başladı;

– Bunun ne olabileceği hakkındaki düşüncelerinizi alayım.

– İlk bakışta bir tabuta benziyor. (Söze giren haberleşme teknisyeni Salim idi.)

Yalnız, pek de Dünya geleneklerine uygun olarak hazırlandığını söyleyemem. Üstelik Alfa tarihinde hayatını görev sırasında kaybettiği için uzaya gömülen hiçbir kimsenin de kaydı yok.

– Acaba Dünya’daki bir gemiden geliyor olabilir mi? (Jean Luke çenesini sıvazlamaktaydı. Sorduğu sorunun mantıksız karşılanabileceği ihtimalinden rahatsız olduğu belliydi.)

– Milyonda bir olasılık da olsa olabilir! (Kaptan, Jean Luke’u şaşırtacak şekilde düşüncesine sıcak bakmıştı.) Alfa’ya yerleşeli çok oldu. Dünya ile bağlantılarımız eskisi gibi sık ve düzenli değil. Araştırma amaçlı herhangi bir gemiden bırakılmış olabilir. (Kaptanın yüz ifadesi o anda aklına yeni bir düşünce gelmişcesine değişti.) Ya bu bir tabut değilse?

– Haklısınız, Kaptan! Bu bir kurtarma kapsülü de olabilir. Kriyojen tüpü de! (Salim heyecanla kaptanın sorusuna cevap vermişti.)

– Her ne ise! Alıp da Alfa’ya götürecek hâlimiz yok ya! Kurtulamadığımıza göre tek bir çıkar yol kalıyor.

– Kaptan!? (Odadaki herkes kaptanın kafasındakileri öğrenmek istiyordu. Ancak Doktor Ahmet “O da ne demek?” der gibi kaptanına seslenmişti.)

– Dışarı çıkıp cismi yakından incelememiz lazım. Ne olduğunu anlayabilirsek ona göre de karar veririz. Eğer gerçekten bir tabut ise veririz ivmeyi; göndeririz yoluna. Gemi hareketsiz olacağı için çekim alanından daha kolay kurtulur diye düşünüyorum. Sen ne dersin Mustafa? (Mustafa geminin bilimsel konulardan sorumlu uzmanıydı.)

– Cismin kendi hareket kabiliyeti yok ise ona ivme vermek sureti ile bizden uzaklaştırabiliriz. Teorik olarak mümkün.

– Anlaşıldı. Yakından bakacağız bu lanet şeye! İki astronot çıkış için hazırlık yapsınlar.

Toplantı, Kaptan Hüsnü’nün bu talimatı ile sona erdi. Heyecanlı bir bekleyiş başlamıştı. Şafak-2’nin kaptan köşkü, geminin gövdesine göre daha yukarıdaydı. Kaptan Hüsnü, gemisine musallat olan cismin nasıl etraflarında dolaştığını izleyebiliyordu. Cisim çok kısa bir süre için görüş alanı dışında kalıyordu.

İvme motorlu özel uzay kıyafeti giymiş astronotlar, dekompresyon odasının kapağını açarak uzaya çıktı. Her ikisi de kaptanın emrine uygun bir şekilde emniyet halatları ile Şafak-2’ye bağlıydılar. Cismin yanlarından geçeceği bir mesafeye gelince hareketsiz kaldılar. Astronotlardan Müfit, sürekli olarak sesli bilgi geçmekteydi.

– Cisim az önce görüş alanımıza girdi. Bir iki dakika içinde yanımızdan geçecek. Tahmini hesaplar doğru ise onu yakalamamız zor olmayacak. Kaptan Hüsnü, arada bir astronotların izleme kameralarından gelen görüntülere bakıyordu. Beyaz bir maddeden yapıldığı anlaşılan cisim, tıpkı bir gezegenin uydusu gibi gemi ufkunda ağır ağır yükseliyordu. Çok geçmeden iki astronot cismi yakaladılar.

Yapılan tahminler doğru çıkmıştı ve cisim astronotların teması ile hareketsiz kalmıştı. Astronotlardan biri, cismi bu şekilde tutarken diğeri, etrafında dolaşarak incelemeye başladı.

– Kaptan, bu cisim yekpare bir malzemeden yapılmış. En ufak bir birleştirme izi yok. Üzerindeki kanal ve çıkıntılar, bu yekpare malzeme üzerine işlenmiş gibi. Dünya teknolojisini andıran en ufak bir iz yok!

– Tabuta benzemesinden başka! (Kaptan Hüsnü, sinirle söylemişti bunu.)

– Kaptan, yalnız bu bir tabut olsa üzerinde en azından kime ait olduğuna dair bir ibare olurdu. Ya da ne bileyim; dini bir sembol. Burada böylesi hiçbir şeyin izi yok. Bunun neresi altı, neresi üstü; onu da anlamak mümkün değil. Garip bir simetrisi var. Tarama cihazlarımız en ufak bir teknoloji izi tespit edemiyor.

– Müfit, cismi uzaklaştırmayı deneyin bakalım!

Kaptanın emri üzerine iki astronot cismin bir yanına geçtiler. Uzay kıyafetlerinin itme motorlarının yardımıyla cisme ivme verdiler. Emniyet halatının müsaade ettiği kadar sürdü bu çalışmaları. Astronotlar böylece cismi uzaya doğru yolladılar. Cisim aldığı ivme ile Şafak-2’den uzaklaşmaya başladı. Kaptan Hüsnü’nün gözlerinde kimsenin göremediği hafif bir sevinç çaktı: Kurtuluyorlar mıydı yoksa? Birkaç saniye geçmemişti ki cismin hareketi yavaşladı, hatta durdu. Ardından da gemi etrafında dönmekten ibaret olan hareketine başladı. İki astronotun yapacak bir şeyi kalmamıştı. Cisim artık ulaşamayacakları bir yörüngedeydi. Kaptan Hüsnü kısa bir durum değerlendirmesi yaptı.

– Jean Luke, gemiyi cisme doğru yaklaştırın! Müfit, ikinci yolu deneyeceğiz!

– Tamam, kaptan. Cismin etrafında kablolardan bir kemer yapacağız. RD itme motorlarını da bu kabloların üzerine monte edeceğiz. Böylece kontrollü bir şekilde cisme ivme verebiliriz. Birkaç dakika sonra Jean Luke, geminin cisme yaklaşma manevrasını tamamladığını haber verdi. Astronotlar ikinci kez cismi yakalamak için hazırlandılar. Ancak beklemedikleri şeyler oluyordu. Şafak-2 durmuş olsa da cisim hareketine devam ediyordu. Astronotlar engel olmaz ise gemiyle çarpışması kaçınılmazdı. Diğer yandan astronotların, cismin bu hareketine engel olmaları imkânsız gibiydi. Cisim astronotların erişemeyecekleri bir yol izliyordu. Aradan geçen dehşet saniyeleri, Kaptan’ın gür ve kendinden emin sesi ile sona erdi.

– Jean Luke, cismin hareket yönünde ama çok yavaş harekete geçiyoruz. Müfit, siz de hemen gemiye geri dönüyorsunuz!

Kaptanın bu emrinden sonra yaşanan birkaç dakikalık dehşet, bir korku filmini andırıyordu. Astronotlar hemen dekompresyon odasına doğru harekete geçtiler. Geminin hareketi, işlerini zorlaştırıyordu ancak cisim gemiye çarpmadan önce geri dönebilecekleri anlaşılmıştı. Fakat bu, gemi mürettebatının sakinleşmesi için yeterli değildi. Gemi, cisimden uzaklaştıkça cisim de hızını artırmaktaydı. Muhtemel çarpışma süresi gittikçe kısalmaktaydı. Astronotlar içeri girip de dekompresyon odasının kapağını kapattıklarında tüm dikkatler cisme yöneldi. Kaptan’ın “Tam yol ileri!” emrini mükemmel bir şekilde yerine getirilmesine rağmen bir türlü cisimden uzaklaşamıyorlardı. Cisim kaçınılmaz bir şekilde gemiye yaklaşmayı sürdürüyordu. Kaptan birkaç saniyelik “ne yapacağını bilememezlik” anından sonra yine “Motor stop” emri verdi. Herkes büyük bir ilgi içinde olanları izliyordu. Gemiyle beraber cisim de yavaşlamaktaydı. Gemi durmuştu. Ancak cisim yavaş yavaş da olsa hareketine devam ediyordu. Şimdiki davranışı daha çok bir kenetlenme manevrasına benziyordu. Artık içinde bulundukları durumdan yorulmuş olan Kaptan Hüsnü de gemi mürettebatı gibi sessizce olacakları izliyordu. Tabuta benzeyen bu cisim gittikçe yaklaştı ve Şafak-2’nin beğendiği bir yerine yapıştı. Kenetlenme o kadar yumuşaktı ki durmuş olan Şafak-2’de ne bir sarsıntı ne de bir ses duyuldu. Kaptan Hüsnü “Acaba yapabilecek başka bir şey var mıydı?” diye düşünüyordu. Bu şekilde yola devam edemeyecek oldukları için de canı çok sıkkındı.

– Selim, Alfa’ya S.O.S. sinyali gönderin. Karanti ekibini göndersinler. Şafak-2 mürettebatının acil tahliye edilmesi gerekiyor!

– Tamamdır, Kaptan! Hemen…

Gemi karantinaya alınmıştı. Karantina şartları hiçbir şekilde hareket etmemeyi gerektiriyordu. Kaptan yine de Alfa’dan kurtarma gemisi gelene kadar herhangi bir girişimde bulunup bulunamayacaklarını sormuştu. En azından kurtarma gemisi gelene kadarki iki ay içinde bu gizemli cismi daha yakından inceleyebilirlerdi. Ancak Alfa’nın cevabı kesin ve net idi: “Kesinlikle hiçbir şey yapılmayacak!” Cismin yapıştığı yüzeye bitişik iki güverte boşaltıldı. Dışardaki kameralar yardımıyla gözlem yapmaktan başka çıkar yolları kalmamıştı. Bunun ise heyecan verici olduğunu söylemek mümkün değildi. Çünkü hiçbir şey olmuyordu. Ta ki geminin tuhaf bir şekilde hareket ettiği anlaşılana kadar. Yapılan kısa bir incelemeden sonra bu hareketin kaynağının cisim olduğu anlaşıldı. Cisim, yapıştığı gemiyi sadece kendisinin bildiği bir yöne doğru sürüklemekteydi. Hemen Alfa ile acil görüşmeler yapıldı. Karantina kuralları gereği kurtarma gemisini beklemek zorundaydılar. Alfa, Şafak-2’nin hareketini kritik bulmamıştı. Kurtarma gemisi zamanında yetişecekti.

Her şey beklendiği gibi oldu. Kurtaran-4 zamanında yetişti. Tüm gemi mürettebatı hızlı bir şekilde kurtarma gemisine geçti. Kaptan Hüsnü gemide kalan son kişiydi ve gelen uzman ekibini karşıladı. Uzman ekibi cismi inceleyecek ve ne yapılacağına karar verecekti. O sırada gelen haber herkesi şoke etti. Cisim Şafak-2’den ayrılmış ve sessizce Kurtaran-4’ün beğendiği bir yerine yapışmıştı. İki geminin kaptanı acil bir karar almak zorunda kalmışlardı. Kurtaran-4’ün tüm personeli bu sefer Şafak-2’ye geçtiler. Cisim tarafından sürüklendiği anlaşılan gemide kimse kalmamıştı. Şafak-2’dekiler cismin bir daha kendilerine dönmeyeceğini ümit ediyorlardı ve Kurtaran-4’ü izliyorlardı. Bugünün talihli bir gün olmadığı belliydi. Çünkü lanet cisim insansız kalan kutarma gemisini bırakmış, tekrar Şafak-2’ye yapışmıştı.

– Nedir bunun derdi? Anlamadım gitti! (Kaptan Hüsnü karamsardı.) Sanki bizimle oyun oynuyor…

İki kere tekrarlanan kurtarma operasyonu çok uzun zamanlarını almıştı. Şafak-2, ağır ağır Kurtaran-4’ten uzaklaşıken her iki geminin kaptanı Alfa ile görüşmeler yapıyordu. Ancak karantina kuralları çiğnenmeden birşey yapılması mümkün görülmüyordu. Tek yapabildikleri uzaktan kumanda ile Kurtaran-4’ün peşlerinden gelmesini sağlamak olmuştu.

Uzmanlar kafa patlatırken, diğerleri kara kara düşünürken, beklenmedik bir şey oldu. Cisim Şafak-2’den ayrıldı ve hızla her iki gemiden de uzaklaşmaya başladı. Yapılan hesaplar çok kesin bir şekilde yeni rotasını tespit etmişti. Cisim direkt olarak Alfa’ya doğru hareket ediyordu.

Şafak-2 ve Kurtaran-4 mürettebatı Alfa’ya döndüklerinde ilginç bir cenaze törenine tanık oldular. Tabut sahibinin vasiyeti anlaşılmıştı: “Toprağa gömülmek istiyorum.“

Paylas:
error0
fb-share-icon20
Tweet 20
fb-share-icon20

Lagari Konuk

İnfo@lagaribilimkurgu.com adresine yazı gönderip konuk yazar olarak yer alabilirsiniz.

Bir yanıt yazın