Martha Washington: Frank Miller’ın Amerikan Rüyası
Seksenlerle doksanlarda süper kahraman janrına realist ve politik bir dokunuş katması, Dark Knight Returns, Year One gibi hikayelerle Batman ve Daredevil’ı tanıdığımız karanlık hallerine getirmesi, Sin City ile bağımsız çizgi roman hareketine katkıda bulunması, hem aşırı sağa hem de anarşizme kayan acayip ideolojisi, anlamsız politik çıkışları ve zaman zaman paylaştığı berbat çizimleriyle hatırladığımız Frank Miller, kabul edersiniz ki acayip biri. Bugün bahsedeceğimiz çizgi roman olan Martha Washington onun tuhaflığını ve kurgu dehasını sonuna kadar yansıtan, kenarda köşede kalmış olmasına rağmen çok ama çok başarılı bir seri.
Martha Washington’ı konuşmadan önce yakından tanıdığımız başka birinden, Watchmen ile süper kahraman dünyasını sonsuza kadar değiştiren ve en az Miller kadar tuhaf/çılgın olan Alan Moore’dan bahsetmemiz gerekiyor. Moore herkesten, her şeyden nefret eden biri. Miller da, politik sebeplerle, kendisinin tiksindiği kimselerden biri. Ancak Frank Miller ilginç bir hayranlık ve bağlılık duyuyor ona. Dark Knight Returns’ü Watchmen’in edebi halefi olması için yazdığını defalarca belirtti. Aynı bakış açısıyla Martha Washington serisinin de V for Vendetta’nın mirasçısı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak daha sağ görüşten, daha Millervari bir mirasçı.
Alan Moore bir anarşist, dolayısıyla kahramanı V de öyle. Frank Miller ise bir milliyetçi, gerçek bir vatansever. Ancak Miller ülkesiyle halkını seviyor, devletini değil. Amerikan halkına ne kadar bağlıysa Amerikan devletine de o kadar karşı. Hükümetlerin, hangi siyasi parti olduğu fark etmeksizin, çok sevdiği milletini kandırdığını ve kanunların onları kısıtlamak için var olduğunu düşünüyor. Yazdıklarını okuyunca anlıyorsunuz ki o her bireyin kendi kasabasını, hanesini kendi silahıyla, av tüfeğiyle, taşıyla, sopasıyla savunması gerektiğine inanan, krala baş kaldıran ve Amerika’yı kuran komitacı milita ideolojisinin belki de son takipçisi.
Martha Washington: Give me Liberty or Give me Death!
Milenyumun şafağında distopik bir Amerika’nın kenar mahallelerinde, fakirliğin, yoksulluğun içine doğan, “Give me liberty or give me death!” mottosunu sahiplenip 21. yüzyılın büyük bölümünü savaşarak geçiren ve ülkesini kurtaran Martha Washington; gerek ismiyle gerek de yaptıklarıyla Amerikan rüyasının vücut bulmuş hali gibi.
Mesihvari kahramanını siyahi bir kadın olarak seçmiş olması Frank Miller’ın kendini sağ ideolojinin kanserleşmiş normlarından soyutladığını ve Amerikan patriotizmini akılcı bir bakış açısıyla revize edip kullandığını gösteriyor. Martha Washington karakterinin ilk mini serisine ismini veren, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’ndan kalma “Give me liberty or give me death!” sözü, bana ya özgürlük ya da ölüm verin, anlamına geliyor. Kurtuluş savaşının “Ya istiklal ya ölüm!” parolasını hatırlıyor insan.
Daha sonra The Life and Times of Martha Washington in the Twenty-first Century adı altında 600 sayfalık bir omnibusta toplanacak olan destan 1990-91 yıllarında basılan 4 sayılık Give Me Liberty öyküsüyle başlıyor. Mini serinin başarısı sayesinde 1994 senesinde 5 sayılık devam hikayesi Martha Washington Goes to War gelmiş. 1995’te çıkan tek sayılık Happy Birthday Martha Washington, kahramanın hayatının farklı bölümlerinden kısa hikayeler sunuyor. Aynı yıl basılan diğer one-shot Martha Washington Stranded in Space, iki hikayeden oluşan crossover havasında bir sayı.
Frank Miller’ın Dünyaları
Stranded in Space’in ilk hikayesinde başka bir Frank Miller kahramanı olan The Big Guy, karadelikten geçerek Martha’nın evrenine konuk oluyor. Bu karakter, Martha Washington serisini de yayınlayan Dark Horse’un bastığı ve Geof Darrow’un mükemmel bir şekilde çizdiği The Big Guy and Rusty the Boy Robot grafik romanından. Biraz çocuksu ve çok eğlenceli olan bu hikaye, Japon eğlence sektörünün pastişini yaparak varoluşsal sorulara bakıyor yazar. Zaten Frank Miller’ın manga stilinden ve Japon kültüründen çok etkilendiğini biliyoruz. Martha Washington serisine girmeden önce göz atabilirsiniz. Bu çizgi roman Sony tarafından bir animasyon dizisine de uyarlanmış ve 1999-2000 senelerinde Fox Kids’te yayınlanmış.
Miller, Stranded in Space’deki diğer hikayeyle ise Amerikan köklerine dönüyor ve pulp esintili bir öykü sunuyor. Bu kısa çizgi roman biraz da Watchmen’in parodisi. Martha Washington serisinin Watchmen’in de sanatçısı olan Dave Gibbons tarafından çiziliyor olması bu parodiyi çok daha eğlenceli kılıyor. Ayrıca Gibbons’ın iki boyutlu ancak realist tarzı gerçekten çok iyi ve katkıda bulunduğu diğer çizgi romanlara olduğu gibi Martha Washington’a da cuk oturmuş. Onunla çalışmak; Alan Moore’u rol model olarak gören, Moore’un hikayelerinden esinlenen bütün yazarların hayali. Örneğin Mark Millar’ın çok iyi bildiğimiz Kingsman’ını da kendisi çizmişti. 1997’de yayınlanan 3 sayılık Martha Washington Saves the World, kahramanın son mini serisi. Bunu, on yıl sonra gelen Martha Washington Dies, yani büyük final takip ediyor.
Kısaca The Life and Times of Martha Washington in the Twenty-first Century; etkileyici, heyecanlı, farklı ve düşündürücü bir Amerikan rüyası öyküsü. Askeri bilimkurguları seviyorsanız daha da hoşunuza gidecektir. İyi okumalar.