Yanlış Meslek
Mutsuz Vatandaşlara Acil Müdahale Birimi’nin başındayım. Yıllar oldu. Önce stajyer, ardından uzman, son olarak da genel müdür sıfatıyla işte karşınızdayım. Emrimde toplam kırk personel çalışıyor. Yeni kadrolar açılması için bakanlığa ivedi notuyla defalarca dilekçe yazdım ama sözüm ona ödenek yokluğundan dolayı henüz olumlu, ümit verici bir yanıt alamadım. Her şeye para buluyorlar ama sıra bizim zavallı mutsuzlara gelince “Yok, taze bitti, artık siz de başınızın çaresine bakın, bağış mağış toplayın, ne bilelim, gerekirse kermes falan düzenleyin, incik boncuk satın, bir şekilde ayakta kalın.” Şerefsizler… İnşallah günün birinde kendileri de bedbaht olur, mutsuzluktan sürüm sürüm sürünürler de, personel yetersizliğinden dolayı saatlerce ayakta sıra beklerler burada, ağlaya zırlaya kururlar kendileri de yakınları da… Neyse, sözümü kısmen geri alıyorum, yakınlarının sanki ne suçu var?
Kim gerçekten, samimi anlamda acı çekiyor, dert erbabı; kim öylesine, eğlence olsun diye zirzop gibi çıkıp gelmiş, anında anlıyorum artık. Yılların deneyimi. Yok yere meşgul etmeyin ulan, diyorum öylelerine minicik birimimizi, zaten yeterli personel, uygun alet edevat yok, belki arkanda bekleyen vatandaş canına ha kıydı ha kıyacak, belki ufak bir şişe arsenik saklıyor cebinde, belli mi olur, ne düşüncesiz adamlarsınız, burası dingonun ahırı mı!
Övünmek gibi olmasın da, hasta gördüğüm dönemde oldukça başarılıydım. Mutsuzluğunu yenemediğim çok az başvurucu olurdu. Allem eder kallem eder, ağızlarından girip burunlarından çıkar, gerekirse taklitler, maskaralıklar yapar, son çare koltukaltlarından münasebetsizce gıdıklar, kıkır kıkır güldürürdüm enayileri; hatta kimisi sevincinden zıp zıp zıplar, sonra da sımsıkı boynuma sarılırdı. Aferin ulan derdim, demek ki isteyince ne de güzel oluyormuş. Hadi şimdi git, dükkânın önünü kapama, batıracak mısın yoksa sen bizi kerata!
Kimi de, ağzınla kuş tutsan azıcık bile avunamaz. Kendi karamsarlığını başkalarına da bulaştırmaya çalışır alçak… Kuşlar var, dersin pencerenin hemen ardında, gencecik, mis gibi de kokan ağaçlar. Sen çığlık çığlığa dağılan bir ilkokul da mı görmedin hiç mübarek? Hortlak görmüş gibi korkuyla pencereden dışarıya bakarlar o zaman sabit sabit. Nereye bakıyorsun oğlum, ne oluyor, iyi misin? diye sorsan, doğru dürüst cevap bile alamazsın, in mi görüyorlar, cin mi anlayamazsın, öylelerini koğuş kısmında devamlı uyutmaya çalışıyoruz biz de, gerçi bu sefer de kâbus görüyor yeteneksizler…
Neden böyleler, doğrusu biraz bile anlayamıyorum. Kendim mutlu bir insanım çünkü oldum olası, hayatım boyunca mutsuzluk nedir bilmedim, hiç hissetmedim, aklım almıyor bu olguyu, kafamda bir yere oturtamıyorum ne yapsam. Aşırı mutluluk, bizi bazen mutsuz ve tedirgin ediyor hocam, ister istemez geriliyoruz, elimizde değil ki bu deseler, hadi neyse, gene bir derece, belki o zaman biraz anlar gibi olacağım, adam gibi bir teşhis koyabileceğim olasılıkla, ortak bir çözüm yolu bulmaya çalışacağız hastayla artık. Belki de bu pozisyon için dünyadaki en yanlış kişiyim. Sevincimden havalara uçuyorum arkadaş, yerli yersiz.