Post Apokaliptik Bir Evrende Space Opera: Halaskâr
“Halaskâr. Adımız bu. İnsanlığın son umudu ve kurtarıcılarıyız.”
Dünyanın yok oluşuna birkaç zaman kala keşfedilen bir gezegen ile yeniden umutlanan Dünyalıların bir işgal projesi olarak başlıyor hikâye. Başkarakterimiz Serkan aslında hepimizin ara sıra düştüğü ikilemlere düşüyor ve bize insanın bambaşka bir gezegene gitse dahi yine bir insan olacağını ve kusurlarımızla öylece var olacağımızı gösteriyor.
Ş. Yüksel Yılmaz’ın Pegasus Yayınları etiketiyle okuyucuya sunduğu son kitabı Halaskâr geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Bilimkurgu camiasında ve “mainstream” dediğimiz ana akım edebiyat okuyucularını bile titreştirdi bu haber. Çünkü bilimkurgu yazarak kendi kitlesini yaratabilmiş nadide yazarlardan biri olarak gösteriliyor kendisi.
İlk kitabı M4Y4 ve ikinci kitabı M4Y4: Nesil, Destek Yayınları etiketi ile yayımlanmış ve oldukça ses getirmişti. Bence Netflix oraları bir keşfetmeli.
Üç Aşamalı Bir Yolculuk…
Hikâyemizde, yeni keşfedilen Semele gezegenine gönderilmiş bir biyolog olan Serkan ile tanışıyoruz ilk başta. Karakterimiz bir asker değil, yazarımız bunu birkaç defa bize iletiyor fakat bir askerden hiç geri kalır yanı yok. Giydiği zırhla bir halaskâr olması kolaylaşıyor ama yıllarca kendi içinde yaptığı savaştan bir gazi aslında Serkan.
Giydiği zırh ise onu birçok yönden koruyor ve nişan alması gibi birçok konuda destekliyor. En önemlisi ise onu yalnız bırakmıyor. Sonuçta koca gezegende başka süvariler olmasına rağmen yalnız kalan birisi karakterimiz.
Tolstoy şöyle der; “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir…”
Serkan bu sözün iki kısmını da karşılıyor. Gittiği yabancı bir gezegende mecbur olduğu bir yolculuğa çıkıyor. Yazar burada bize karakterimizin yolculuğunu anlatırken arka tarafta gezegenin kendi yolculuğu sessiz sedasız devam ediyor. Ta ki ikisi kesişene kadar ve tam bu sırada Serkan son yolcuğu olan kendi içindeki yolculuğuna başlıyor.
Romanın giriş kısmından sonra olayların gelişme bölümü geliyor. Burada karşımıza Kaaspar isimli bir karakter çıkıyor. Bundan sonrası bana biraz modern “Hitler” alegorisi gibi geldi. Birinin ütopyası bir başkasının distopyası olması hiç de zor değil. Ütopyalar biri tarafından değil birlikte inşa edilir. Roman bize bunu yadırgatma efekti ile çok iyi bir şekilde gösteriyor.
Gelişme bölümü sanırım romanın en durağanlaştığı kısım diyebilirim. Kaaspar ve Serkan arasındaki diyaloglar romanı içsel yolculuğa dönüştürüyor ve olayların içine Erin’in katılması ile kitap Hard Sci-Fi yani katı bilimkurgu olabileceği alandan Space Opera kısmına ilerliyor.
Yazarın dili ise oldukça sade ve anlaşılır, giriş kısmında sizi içeri alması çok kolay oluyor. Sayfalar rahat ve anlaşılır biçimde akıyor. Bu açıdan Ş. Yüksel Yılmaz diğer kitaplarından birkaç adım ileride olduğunu rahatça görebiliyoruz. Fakat M4Y4 kitabında olay örgüsü ve kurgu kısmında daha başarılı olduğunu düşündüğümü itiraf etmeliyim.
Genel olarak kitaba bakacak olursak yerli bilimkurgu edebiyatının en iyi örneklerinden biri diyebiliriz. Roman olarak zaten çok fazla kitap göremiyoruz, bu yüzden Ş. Yüksel Yılmaz’ı önemli bir kalem olarak görüyorum. Umarım kitabın devamına veya başka evrenlerde kaleme alacağı yeni maceralarına tanık olabiliriz.