Maske Kullanımı ve Damıtıcı Giysi Disiplini: Dune Evreninden Şimdiki Gerçekliğe
Covid-19. Yaklaşık bir senedir bütün dünyayı etkisi altına alan virüs, salgın hastalık. Bundan dolayıdır ki sosyal hayattaki alışkanlıklarımızın köklü olarak değişmeye başladığı bir dönemi yaşıyoruz. Artık bazı davranışlar neredeyse tabu haline gelmişken, bunların yerine yeni hareketler geliştirdik. Birbirimize karşı belli bir mesafeyi korumaya alıştık ve maskesiz dışarıya çıkamaz olduk. Bu yazıda ise malum maske kullanma zorunluluğumuz ve kurgu bir evrende kullanılan damıtıcı giysi arasındaki benzerlik ve farklar üzerine konuşacağım.
Koruyucu önlemler içerisinde yer alan maske kullanımına başlarda alışmakta zorluk çektik. İlk zamanlar ayak diredik, itiraz ettik ancak yasalar sebebiyle zorunluluk haline gelince istemeden de olsa kullanmaya başladık. Çok geçmeden anladık ki sağlıklı yaşam için bu arkadaşlar olmadan olmuyor. Değişen sosyal hayatımız ve aldığımız önlemlerin bu maske kısmı, bana kurgu evrenlerden birinde yer alan bir ekipmanı, hayatta kalma aracını hatırlattı. Frank Herbert imzalı kitap serisi Dune içerisinde sıklıkla damıtıcı giysiler, şimdilerde kullandığımız maskelerle bir hayli benzerliğe ve tabii belli konularda da farklara sahip.
Damıtıcı Giysi = Hayatta Kalmak
Çoğumuz Dune kitaplarını okudu. Hikayenin çoğunlukla Arrakis adlı çöl gezegeninde geçtiğini biliyoruz. Söz konusu evrenin en değerli materyali olan melanj sadece bu gezegende bulunmaktadır. Ancak bu gezegenin asıl derdi susuzluğun ta kendisidir. İklimi dolayısıyla sıcaklığın aşırı uçlara ulaştığı böyle bir ortamda beklendiği gibi su, en değerli şey. Suya atfedilen önem ve onu korumak için verilen mücadele okuru şaşırtmanın ötesinde saygı duymasına sebep olur. Gezegenin yerli halkı olan Fremenler, bu konuya özellikle dikkat eden, adeta bir damla suyu bile israf etmeyen bir yaşam sürerler. Geleneklerinin yanı sıra teknolojileri ile de su kaybını önlemek için ellerinden geleni yaparlar. Bu konudaki -bence- en büyük başarılarıysa insan vücudundaki suyun havaya karışıp kaybolmasını önlemek amaçlı tasarlanmış damıtıcı giysiler.
İnsan vücudundaki her türlü sıvıyı hava ile temas etmeden hapsedip, damıtıp tekrar kullanıma hazırlayan bir teknoloji. Ter, tükürük, kan, iltihap, idrar ve daha fazlasından bahsediyorum. Bütün bir bedeni saran bu giysilerin suyu depolayan tankları ve sürekli kullanılmalarından ötürü istenilen esnekliği sağlayıcı yapıları olduğunu söylemek mümkün. Özellikle çölün içlerinde damıtıcı giysi olmadan hayatta kalmanın imkansızlığı hikaye boyunca sıklıkla vurgulanır. Söz konusu sıcaklık, güvenli bir şekilde seyahat edecek imkanlarınız olsa ve istediğiniz kadar suyu yanınıza alsanız dahi bu giysiler olmadan tek bir adım atmanıza izin vermez seviyededir. Yani sözün özü, Arrakis’te (ya da Dune) hayatta kalmak istiyorsanız damıtıcı giysi şart.
Yaşadığımız Gerçeklik
Kimse böyle bir salgını tahmin edemezdi ve aynı şekilde maske kullanmak zorunda olacağımız bir dönem hayal edilemezdi. Maalesef birebir yaşıyoruz, sağlığımızı korumaya çalışıyoruz. Hal böyleyken maskelerimizi yüzümüzden eksik etmiyoruz. Dune içerisinde yer alan damıtıcı giysi gibi maskeler de bizi içinde yaşadığımız dünyanın zorluklarından korumayı amaçlıyor. Ancak arada şöyle bir fark var; maske kullanımı her ne kadar zorunlu hale getirilmiş olsa da hayatta kalma aracı olmak yerine önlem amaçlı kullanılıyor. Buna karşın damıtıcı giysinin amacı direkt olarak hayatta kalmak. İki ürünün benzerlikleri temelde insan hayatını kolaylaştırmak diyebilir miyiz. Bazı temel farklılıklar olsa bile evet, diyebiliriz.
Bunun dışında maske kullanımının yol açtığı psikolojik bir baskı hali mevcut. Günlük hayatta, güvenli sınırlar olarak bildiğimiz evlerimiz hariç her yerde bunları kullanıyoruz. İşte, okulda, toplu taşımada vs. Bu nedenle maskesini -doğru- kullanan insanlar bize ister istemez güven vermeye başlıyor. Bizler gibi onlar da aynı endişeyi taşıyor, insan sağlığına önem veriyor. Karşı tarafa ilettiğimiz mesaj aslında tam olarak bu. Haliyle maske takmayan ya da gerekli özeni göstermeyen biri ile karşılaştığımızda da tepki vermeden, uyarmadan edemiyoruz. Zira global bir sağlık tehdidi karşısında birilerinin konuyu boş vermesi, ister istemez sinir bozucu oluyor. Toplumun yeni normalleri etrafımızdakileri doğru davranış için sözlü olarak uyarıda bulunmaya müsaade ediyor. Şimdi de damıtıcı giysi disiplini konusundaki görüşe bakalım.
Evvela doğru kullanmama ya da yanlış takmak diye bir şey söz konusu değil. Gerçek bir Fremen bu konuda çocukken eğitim alır ve daima doğru bir biçimde kullanır. Bunun dışında eğer ki açık çölde damıtıcı giysi giymemiş biriyseniz karşılaştığınız ilk Fremen tarafından, sorgusuz sualsiz öldürülmeniz olası. Sebebi o sıcaklıkta hayatta kalmak için elzem olan ekipman olmadan dolaşan birisi gezegenin yerlisi olamayacağı görüşü. Haliyle de damıtıcı giysi giymemiş birinin casus ya da kaçakçı veya gezegende bulunmaması gereken birisi olduğuna hükmedilir. Hayatta kalmak için katı kurallara sahip bir kültürde, bu gibi durumlarda eylemler kesin ve çabuktur. Bizim gerçekliğimiz bu konuda kınama ya da uyarma ile devamlılığını sürdürüyorken Dune, daha köklü(?) çözümlere başvurulan bir evrene sahip.
Yozlaşmadan olmaz
Yozlaşma, bu konuda söyleyeceklerim için belki de doğru kelime olmayabilir. En azından ele aldığımız konunun bir ucunu tam anlamıyla kapsayacağını düşünüyorum. Zira Dune içerisinde damıtıcı giysinin ne denli önemli olduğuyla ilgili yazdıklarımdan sonra, nasıl bir yozlaşma ya da doğru uygulamadan uzaklaşma ile karşılaştığımızı anlatmak biraz ilginç olacak.
Şöyle ki, serinin geneline baktığımız zaman bir mesih anlatısı ve söz konusu kurtarıcıdan refah getirme beklentisinin sürekli karşımıza çıktığını görüyoruz. Dini inancın ve bu imanın yanlış biçimde yorumlanması, engellenemez bir “çürüme” ile karşılaşmamıza sebep oluyor. Özellikle ikinci ve üçüncü kitapta, Fremen halkı hızlı bir biçimde zenginleşince damıtıcı giysi kültürünün gittikçe zayıfladığını okuyoruz. Artık bu donanımın kullanılmamasını geçtim sırf gösteriş olsun diye damıtıcı giysi motifli kıyafetler giyilmesi detayı, başlık olarak neden yozlaşmayı seçtiğimin delili gibidir. Eski yaşayışlarını, yoksulluklarını cahilce geride bırakma çabaları, amiyane tabirle sonradan görme bir hale gelen topluluk, zaruri ihtiyaçlarını keyfe çevirmenin yolunu bulur. Eskinin bilgece geleneklerinin yerine “şişman” açgözlülüğü ile alınan yanlış kararlar geçer. Tabii bu durum, kendi aralarında beklenen o kutuplaşmayı doğurur.
Maske kullanma kısmında ise kişisel olarak dikkatimi çeken bir şeyden bahsederek ilerleyeceğim. Pandeminin ilk dönemlerinde bir an önce maske bulmak ve kendimizi korumak için panikle yaptığımız hareketler oldu. Sanayi tipi maskeleri günlerce kullanmaktan tutun envai çeşit kıyafeti yüzümüze sararak korunma endişesi duyduk. Ancak ilerleyen dönemde bu kriz çözüldü ve cerrahi maske dediğimiz beyaz maskeler ile bu işin üstesinden geldik. Hepimiz evimize bunlardan bol bol aldık, bilinçli bir kriz yönetimi sürecine girdik.
Lakin bu yeni normal tüketim anlayışı, fazla uzun ömürlü olmadı. Maskelerin farklı farklı ve birbirinden ilginç -ve de açıkçası bana güven vermeyen- modelleri piyasaya çıktı. Hatırlayın her gün yıkayıp tekrar taktığımız siyah bez maskeleri. Hiçbir koruyuculuğu olmadığını öğrendik. Büfelerde beş, on lira gibi komik rakamlara birden fazla kullanılabileceği söylenen çiçekli-böcekli kalitesiz ürünleri de mutlaka görmüşsünüzdür. Bu konuda beni şaşırtan ise popüler spor giyim markalarının, metal logolarını “gururla” taşıyan maskeler oldu. Şimdi bu sonuncusu belki daha bile iyi koruma özelliğine sahiptir. Ama bahsettiğim o kendini belli etme hadisesi reklam kokan hareketler gibi geliyor. Kullanan -bunu söylemeye gerek bile yok- tabii ki kullansın, amenna. Ancak zaten ortada hem daha steril hem de daha akla yatkın bir çözüm varken neden diğeri, insan düşünüyor. Bu noktada kişisel bir tavsiye; bu konudaki alışverişinizi mümkün mertebe güvendiğiniz bir eczaneden yapın. Marketlerde daha uygun fiyatlı olur diyerek nişastanın yanındaki ürünü almanın pek de sağlıkla alakası olduğunu düşünmüyorum.
Kültürel Farklılıklar Var
Şimdiki başlığa yaşadığımız ülkeyi ele alarak başlayalım. Ortak bir kültürümüz olduğu gibi, bu kültürün bölgesel olarak değişen dinamikleri de mevcut. Misalen Doğu Anadolu Bölgesi ve civarında yemeklerde bolca baharat katılması ya da Karadeniz Bölgesinde giyilen kat kat yöresel kıyafetin tarlada ya da bahçede meyve-sebze toplamakta kullanılması gibi. İhtiyaçlara göre de şekillenen kültürel özelliklerin, ele aldığımız konuda da değinilmesi gereken bir nokta olduğunu düşünüyorum. Genellikle de birbirleri arasındaki farklardan bahsedeceğim.
Nasıl farklar var derseniz, bir tanesi kültürün nesillerdir bir parçası. Diğeri ise mahallenin yeni çocuğu. Arrakis gezegeninde nesiller boyu yaşamış ve yaşamaya devam eden Fremenler için damıtıcı giysi aynı zamanda kültürlerinin, geleneklerinin de bir parçası. Hayatlarını daha güvenli bir şekilde devam ettirmeleri için tasarlandığı gibi birbirlerine olan güvenlerini de simgeliyor. Bir gruba ait olmanın delili de diyebileceğimiz bir durum anlayacağınız. Ayrıca en kaliteli damıtıcı giysilerin siyeç -saklanma ve yaşam alanı olarak kullanılan bir çeşit mağara sistemi- içerisinde üretilen modeller olduğunu okuyoruz. Zira bu kültürün ilk sahiplerinin soyundan gelenler hala siyeçlerde yaşamlarını sürdürüyorlar. Haliyle mevzubahis ekipman, kültürel bir miras olarak nesilden nesile aktarılmış durumda.
Maske meselesi tabii ki kültür ile uzaktan yakından alakası olmayan bir hadise. Zorunluluk gereği kullanmak zorunda olduğumuz, reklamlarda sürekli karşımıza çıkan istenmeyen tüy gibi bir şey. Tamamen sağlığımıza odaklı bir ekipman ve söz konusu tehdit ortadan kalktığı ya da metabolizmamız bunu ölümcül bir tehlike olarak algılamadığı zaman rafa kaldıracağımız bir ürün. Bu nedenle köklü bir geleneği olmasını zaten geçtik, dış kapının dış mandalı konumunda.
Toparlayalım
Damıtıcı giysi teknolojisi ve maske kullanımı. Biri yaşadığımız gerçekliğin yeni normali. Diğeri kurgu bir evrendeki yaşamla ölüm arasındaki araç. Biri hazzetmediğimiz bir zorunluluk. Diğeri kültürel bir mirasın en somut hali. Bu iki durumun farkları kadar benzer özellikleri de mevcut. İkisi de insan hayatını korumaya odaklı.
Umalım da bugünler geride kalsın. Pandemi ve salgın kurgu evrenlerde karşımıza çıkmaya devam etsin…
Yazı boyunca dikkat çekmek istediğim şey aslında benzerlik ve aynılık durumlarını ele almak değildi. Asıl üzerinde durduğum nokta bizlerin mevcut durumu ne denli hafife almaya meyilli oluşumuz ve geleceğin dünyasında -Dune hikayesindeki gibi değil kesinlikle- bizleri nelerin beklediği. Küresel ölçekte bir salgın ile karşı karşıyayız. Bu durumun şakaya gelir yanı pek yok. Her geçen gün aslında daha da kritik bir hal alan pandemi, hayatımızda derin izler bırakmayı sürdürüyor. Maske kullanmak kimsenin hoşuna gitmiyor tabii ki. Tüm gün nefesimizin daraldığını, konuşmalar esnasında anlaşmazlıklar yaşadığımızı biliyoruz. Ancak şimdi ihtiyacımız olan hassasiyet seviyesi bu, maske takmak. Yazı boyunca bahsettiğim diğer alternatife göre daha zahmetsiz, emin olun.