Büyük Veri, Gözetim Kapitalizmi ve Dijital Diktatörlük
Facebook, Whatsapp uygulaması için gizlilik politikasını güncellemesi ile birlikte birdenbire herkes Whatsapp’taki verilerin nasıl kullanıldığını, başkalarıyla paylaşılıp paylaşılmadığını merak etmeye ve bunu tartışmaya başladı. Whatsapp ile insanlar sosyal medya platformlarından faklı olarak daha mahrem şeylerini paylaştıkları için bu politika değişikliği insanları tedirgin etti.
Biz de bu yazımızda Google ve Facebook gibi platformlara asıl gücünü veren “Big Data” yani “Büyük Veri”nin ne olduğunu ve nasıl kullanıldığını artısıyla eksisiyle anlatmaya çalışıyoruz.
“Bilginin efendileri mi yoksa köleleri mi olacağız?”
Bu soruyu Shoshana Zuboff 2019’da çıkan kitabı “The Age of Surveillance Capitalism”de (Gözetim Kapitalizmi Çağı) soruyor.
Whatsapp’ın gizlilik politikasında yaptığı değişiklikle birlikte ortaya çıkan tepkiler ve sonrasında kullanıcıların alternatif uygulamalara geçmesi uzun zamandan bu yana ülkemizde sadece bilişim sektörünü takip eden insanların konuştukları, “büyük veri”, “dijital diktatörlük” ve “gözetim kapitalizmi” gibi kavramların herkes tarafından tartışılmasını sağladı.
Akıllı cihazların yaygınlaşması ve sosyal medya platformlarının ortaya çıkmasıyla birlikte Google’ın ve sosyal medya platformlarının sunucularına aktarılan veri setleri çeşitlendi.
Kullanıcı hesapları ile kişisel bilgisayarımızda ve akıllı telefonlarımızda yaptığımız her hareket sunucularda bize ait profiller oluşturmak için kullanılmaya başladı. Bu sayede internette ve sosyal medyada gezerken bize özel içeriklere ulaşabiliyoruz.
Ancak burada asıl amaç kâr etmek olduğu için büyük sayılarda kullanıcısı olan platformlar kullanıcıları istedikleri kriterlere göre sınıflandırıp onlara hedefli reklam gösterebilir hale geldiler.
Bu kabiliyet reklam verenler ve pazarlamacıların hedef kitlelerine ulaşabilmeleri için büyük bir imkan tanıyor kuşkusuz.
Ürün ve hizmetlerini satın alabilecek potansiyele sahip kullanıcılar onlar için tespit ediliyor ve bütçelerine göre istedikleri kadar kullanıcıya ulaşabiliyorlar.
Özellikle sosyal medya platformlarının hedef kitleye ulaşma konusundaki sağladığı kolaylık, sosyal mühendislik çalışmalarında olduğu gibi insanların davranışlarını ve eğilimlerini manipüle etmek isteyenler için de bir ortam sağlamış oldu.
Facebook’un 2018’de meydana gelen Facebook- Cambridge Analytica Veri Skandalında veri sağlayan taraf olması ile birlikte bu manipülasyonların ne seviyelerde olabileceğini herkes görmüş oldu.
Bununla birlikte İngiltere’yi AB’den ayırma noktasına getiren Brexit olayında da Cambridge Analytica’nın Facebook ile birlikte adının geçmesi bu işlerin daha başka nerelerde, kimlerle nasıl olabileceğini insanların sorgulamaya başlamasına sebep oldu.
Bu yaşanan skandallardan sonra insanlar, kullanıcılara ait kişisel bilgileri içeren büyük veriye sahip olan firmaların ulaştıkları gücün farkına varmaya başladılar.
Bu noktada bu gücün kaynağı olan büyük verinin ne olduğunu ve nasıl kullanıldığını anlamamız gerekiyor.
Büyük Veri Nedir?
Çeşitli kaynaklardan üretilen dijital verilerin büyük miktarlarda ve sürekli olarak belli noktalarda toplanmasına büyük veri deniliyor.
Elektronik teknolojisinin getirdiği dijitalleşme süreci ve internetin yaygınlaşması ile birlikte artık neredeyse her şeyi bir ve sıfırlar ile ifade edebilir ve bunu istediğimiz her yerde paylaşabilir hale geldik.
Artık çevremizde her şey dijital dünyada sıfırlar ve birler ile ifade edilen birer veri haline geldiler.
Bizi ve yaşadığımız evreni oluşturan her şeyi, bu evrendeki her hareketi anlık olarak dijitalleştirmeye yarayan pek çok elektronik araç dört yanımızda sürekli bu işlemi yapıyorlar.
Kameralar, mikrofonlar, konum belirleme sensörleri, eğim sensörleri, hareket sensörleri, ısı sensörleri, nem sensörleri gibi sensörler sürekli çevrede olup bitenleri dijital veriler haline getiriyorlar.
Diğer yandan binlerce uydudan gelen sinyaller, görüntüler, RFID cihazlardan gelen sinyaller, IoT cihazlarının oluşturduğu veri trafiği tarafından da büyük veri sürekli besleniyor.
Kullandığımız akıllı telefonlarda telefonun özelliklerine göre değişmekle birlikte pek çok sensör bulunuyor (Kamera, mikrofon, ivmeölçer, jiroskop, barometre, yakınlık sensörü, ortam ışığı ölçer, GPS, parmak izi okuyucu, pusula vb.).
Bu durum akıllı telefonları bizim için bir çeşit takip cihazı haline getiriyor. Akıllı telefon kullanan herkes kendi çapında bir veri istasyonu haline gelmiş durumda.
Burada sosyal medyada paylaştığımız gönderiler, yazdığımız e-postalar, ses kayıtlarımız, konuşmalarımız gibi pek çok veri setini kendimiz bilinçli olarak oluşturuyoruz, sunucularda ücretsiz olarak depolanmasına izin veriyoruz ve sonrasında kendimiz de kullanıyoruz.
Dünya çapında oluşan veri trafiğine ve Google, Facebook gibi platformların biriktirdiği verilerin büyüklüğü zetabytelar seviyesinde olabiliyor.
2020 yılında Whatsapp’tan 1 dakikada gönderilen mesaj sayısı yaklaşık 41 milyon 600 bin adet. Aşağıda Data Never Sleeps’in hazırladığı tabloyu inceleyebilirsiniz.
Büyük veri içerisindeki veriler, SQL veritabanı mantığında listeler ya da tablolar şeklinde tutulmuyor. Çok sayıda makinede (bazen on binlerce makinede) dağıtık bir vaziyette tutuluyor. Bu sayede makine sayısı kadar işlem gücü ile birlikte, sonucun getirilmesinde minimum gecikme sağlanarak sorgu esnasında verilerin hızlı bir şekilde getirilmesi garanti ediliyor.
Dolayısıyla büyük veriyi tutabilecek firmanın çok güçlü bir fiziksel altyapıya sahip olması gerekiyor. Bu da çok büyük maliyetler anlamına geliyor.
Büyük veriyi tutan ve yöneten firmalar hem kendi veri analistleri ile hem de verileri paylaştıkları diğer firmalar ya da kurumlar ile birlikte ihtiyaçlarına göre bu verileri kullanıyorlar.
Büyük Verinin Kullanım Alanları
Sosyal medya platformlarında tutulan büyük veri; bilim, kamu hizmetleri, ticaret ve sosyal sorumluluk faaliyetleri gibi alanlarda analiz yapma ve karar vermede daha etkili sonuçlar alınmasına yardımcı oluyor. Ayrıca yapay zeka, makine öğrenimi gibi çalışmalarda insan davranışlarını anlayıp taklit edebilmek için kullanılıyor.
Büyük veri ayrıca uzay çalışmalarında da yoğun olarak kullanılıyor. Uzayı gözleyen teleskoplardan gelen çok sayıda yüksek çözünürlüklü görüntüler ile birlikte her türlü sinyal büyük veri setleri oluşturuyor. Bu veriler süper bilgisayarlarda işlenerek çeşitli simülasyonların oluşturulması sağlanıyor. Örneğin bir yıldızın ya da gökadanın oluşum ve gelişim sürecinin doğru olarak modellenmesi verinin büyüklüğüne bağlı.
Öte yandan insanlardan toplanan büyük veri insan davranışlarını modellemek, onu manipüle edebilme yeteneği de sağlıyor. Belli kişilik yapısındaki insanlara bir fikri empoze etmek için de kullanılabilir hale geliyor. Bu, bazen bir ürünü veya hizmeti pazarlamak için bazen de siyasi bir görüşü pazarlamak için kullanılabilir.
Facebook Beynimizi Okuyacak isimli yazımızda da anlattığımız üzere, zihin okuyan cihazların da kullanılmaya başlanması ile birlikte bu platformların manipülasyon yetenekleri daha da artmış olacak.
Google ve Facebook gibi platformlar için insan bir çeşit sensör ve veri tedarik zincirinin en kritik halkası. Bizler bu platformlarda veriyi hem üretiyoruz hem de tüketiyoruz.
Tam bu noktada bilim insanları “gözetim kapitalizmi” adını verdikleri, veriye dayalı yeni tip bir kapitalizmin ortaya çıktığını söylüyorlar.
Gözetim Kapitalizmi
Gözetim kapitalizmi kâr elde etmek için kişilerin verilerinin metalaştırılması üzerine yoğunlaşmış ekonomik bir sistem.
Gözetim kapitalizminin konseptini Harvard Üniversitesinde Prof. Shoshana Zuboff en fazla detaylandıran kişi olmuştur.
Yazıya girişte de bahsedildiği üzere; Shoshana Zuboff’un 2019’da çıkan kitabı “The Age of Surveillance Capitalism”da (Gözetim Kapitalizmi Çağı) gözetim kapitalizminin eşi görülmemiş gücünü ve şirketlerin bizim davranışlarımızı tahmin ve kontrol etme isteklerini detaylı bir şekilde incelemiştir.
Zuboff ayrıca şu soruyu sormuş; “Bilginin efendileri mi yoksa köleleri mi olacağız?”
Zuboff kitabında endüstriyel kapitalizmin doğayı, gözetim kapitalizminin de insan doğasını sömürdüğünü anlatıyor.
Toplanan verilerin insanlara yine kendilerinin tercih edebileceği, daha tutarlı teklifler ile kişiselleştirilmiş ürün ve hizmetler sunulabilmesi, dolayısıyla mal ve hizmet üretim planlamasının daha rasyonel bir şekilde yapılabilmesine olanak sağladığını, akıllı şehirlerin tasarlanmasında büyük veriyle optimize edilmiş insan davranış modelleri kullanılabileceğini de söylüyor.
Dolayısıyla gözetim kapitalizminin insanların refahı için çözüm üretme potansiyelinin de olduğunu söylüyor.
Ama yine de kapitalizmin ana amacının kâr elde etmek olduğunu, dolayısıyla bu amaçla veri toplamak bireylerin hürriyetini, özerkliğini ve refahını tehlikeye de atabileceğini anlatıyor.
Gözetim Kapitalizmine Karşı Ne Gibi Önlemler Alınıyor?
Batı dünyasında büyük veriyi toplayan şirketlerin ulus devletlerden daha güçlü hale geldiği izlenimi doğmaya başladı.
2018’de meydana gelen Facebook- Cambridge Analytica Veri Skandalı sonucu devletlerin gözetim kapitalizminin tehlikelerine karşı dikkatleri arttırdı. Geniş gözetimin kötüye kullanımına karşı pek çok devlet çeşitli önlemler almaya başladı.
Avrupa Birliği bu olaylara tepki olarak 2018’de Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğünü (GDPR) yayınladı. Böylece büyük verinin kötü amaçlarla kullanımı hakkındaki kanunlarını daha katı bir hale getirmiş oldu.
Bizim ülkemizde de Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) olmasına rağmen Facebook Whatsapp uygulamasının gizlilik ilkelerindeki güncellemeyi yaparken, AB ülkelerine farklı bize farklı uygulama yapmıştır.
Diğer yandan aynı firmaların ürettiği IoT cihazları için de benzer çekinceler var. Özellikle internete bağlı olarak çalışan, akıllı ev konsepti içerisindeki cihazlar firmalara çeşitli istatistiksel bilgiler gönderebilirler.
Bruce Sterling 2014 yılında Strelka Enstitüsündeki “Nesnelerin İnternetinin İnanılmaz Mücadelesi” dersinde kişisel ürünlerin nasıl günlük hayatı takip eden gözetim nesneleri haline dönüşebileceğini anlatmıştır.
Sterling konuşmasında nesnelerin internetini geliştiren çok uluslu şirketlerin ürettikleri gözetim sistemleri ile gözetim kapitalizmini beslediklerinin altını çizmiştir.
Dijital Diktatörlük
Gelişmeleri takip eden pek çok insan günümüzde gittikçe artan bir şekilde izlendikleri, dinlendikleri ve sürekli birileri tarafından takip edildikleri hissini yaşamaya başladı.
Şirketler ya da devlet kurumları tarafından sürekli izlenen, takip edilen ve kontrol altında tutulan distopik bir toplum olma yolunda mı ilerliyoruz diye sormaya başladılar. Büyük veriyi elinde tutan şirketler ya da devletler dijital diktatörlüğü getirir mi?
Belki de bu yüzden son birkaç yıldır George Orwell’in 1984 isimli romanı en çok satanlar listesinde yer alıyor. Ne zaman internette mahremiyet ile ilgili olumsuz bir haber çıksa insanlar 1984 romanına atıf yapıyorlar.
Gerçekten de bilgiyi elinde tutan devlet ya da şirketlerin insanların tercihleri ve davranışları üzerinde hakimiyet kurma potansiyeli var. Çinliler şimdiden bunu yaşamaya başladılar bile.
Vatandaşlık puanı adı verilen sistem ile birlikte kanunlara ve genel kurallara uymayanların puanları düşürülüyor. Bu şekilde düşük puana sahip vatandaşlar kamu hizmetlerinden kısmen faydalanabiliyorlar ya da tamamen men ediliyorlar.
Çin hükümeti, vatandaşları takip etmek için çok sayıda yapay zeka destekli kamera ile yüz tanıma özelliğini kullanıyor. Buralardan toplanan büyük veri eğitilmiş yapay zeka tarafından analiz edilip yorumlanıyor.
Pek çok ülke Çin’in bu uygulamasını ilgiyle takip ediyor. Çin ise bu teknolojiyi ihraç etmeye hazır olduğunu söylüyor.
Bakalım kimler talip olacak?