Biyoloji Odaklı Bilimkurgu Kitapları
Bilimkurgu bir dizi çeşide sahiptir: Uzay operası, siberpunk, kıyamet sonrası, afrofuturizm vb. Bunlardan genellikle en sevilen, bilim bölümlerinin olabildiğince gerçekçi yapıldığı sert bilimkurgu hikayeleridir. Bilim spekülatif olabilir, hikâye henüz var olmayan fikirleri ve teknolojileri içerebilir, ancak bugünün bilimine dayalı olarak mümkün olmalıdır. Burada ise biyoloji odaklı bilimkurgu kitapları ana konumuz olacak.
Bütün bilimkurgu hikâyeleri fizikle ilgili değildir.
Bizi heyecanlandıran bir diğer şey, birinin biyolojiye odaklanan sert bir bilimkurgu hikayesi yazmasıdır. -sert biyoloji bilimkurgu (hard bio sci-fi)- Bunlar, duyarlı uzaylıların ağır makyajlı insanlara benzemediği, virüslerin dünyayı ilginç ve gerçekçi şekillerde tahrip ettiği ve dirilen dinozorların nasıl davranacaklarını bilmedikleri hikayelerdir. Genellikle bu hikayeler biyologlar ve doktorlar tarafından yazılır.
Sert biyoloji bilimkurgu, diğer bilimkurgu türlerinden çok daha nadirdir. Şimdi sizinle okurken bambaşka dünyalara açılacağınız “Hard sci-fi” dediğimiz biyoloji odaklı bilimkurgu kitapları paylaşmak istiyorum. Bu kitaplar içerisinde dilimize çevrilenler dışında çevrilmesini dilediklerime de yer verdim.
Children of Time (Zamanın Çocukları) – Adrian Tchaikovsky
Adrian Tchaikovsky’nin zooloji diploması vardır ve örümceklere ilgilidir. Children of Time’da, bir grup insan ölmekte olan bir Dünya’dan yeni nesil bir yıldız gemisi kullanarak kaçarlar. Yeni, uygun bir yuva gibi görünen bir gezegen keşfederler ancak bir sorun vardır. Orada zaten kendilerinden başka bir tür yaşamaktadır.
Roman, yıldız gemilerinin bir nesli devam ettirebilme sorunlarından, insan zihninin yapay zekâ ile nasıl birleştirilebileceğine kadar zorlu birçok bilimkurgu fikriyle dolu. Ancak hikâyenin gerçekten parladığı yer, radikal olarak farklı bir duyarlı türün nasıl evrimleşebileceğinin araştırılmasıdır. Uzaylı kültürünün gelişimi büyüleyici ayrıntılarla tasvir ediliyor ve biyolojik temelli teknolojileri, şimdiye kadar okuduğunuz hiçbir şeye benzemiyor.
Semiosis – Sue Burke
Semiosis, bir grup insan kolonistin yuva olarak adlandırmayı umdukları yabancı bir gezegene inmesiyle başlar. Başlangıçta, bilinmeyen bir gezegende yeniden başlamanın ne kadar zor olduğuyla ilgili sıradan bir hikayedir. Ancak sömürgeciler yalnız olmadıklarını ve bu yeni dünyayı duyarlı bitkilerle paylaştıklarının farkına varırlar.
Children of Time gibi, bu da uzaylı türlerin bizden radikal bir şekilde farklı olduğu bir ilk temas hikayesi. Ancak Semiosis çok farklı bir odak alır. Hikâye, insan yerleşimcilerin yabancı bitki yaşamıyla nasıl bir ortak yaşam içinde hayatlarını sürdürebilecekleri üzerinden ilerliyor ve Burke bize, çatışma ve diğer türlerin tahakkümünden ziyade, iş birliğine dayalı bir toplumun gelişimini gösteriyor.
Blindsight (Kör Bakış) – Peter Watts
Peter Watts eski bir deniz biyoloğu ve sert biyoloji bilimkurgu ustasıdır. Yazdığı hemen hemen her şey, en iyi haliyle alt türe bir örnek olarak alınabilir ve eğer sıkı biyoloji-bilimkurgu seviyorsanız, o zaman yazdığı her şeyi gerçekten okumalısınız.
Blindsight, Watt’ın en iyi çalışmasıdır. Dışarıdan bakıldığında Blindsight, tamamen farklı bir uzaylı türle ilk teması kuran bir insan gemisinin hikayesidir ama aynı zamanda bilincin ve onsuz zekaya nasıl sahip olabileceğinizin bir keşfi. Evet, bilinçsiz zekâ.
Bir de vampirler var! Ancak bunlar tahta tabutlarda uyuyan ya da ışıltılı elmas tenli vampirler değil. Bunlar şimdiye kadar karşılaştığınız biyolojik ve ekolojik açıdan en gerçekçi vampirler.
Starfish – Peter Watts
Peter Watts’ın sert biyoloji bilimkurgu ustası olduğunu ve tüm çalışmalarını okumanız gerektiğini söyledik ama Starfish özel bir anılmayı hak ediyor. Hikâye, yakın gelecekte, bir şirketin jeotermal enerji santrallerinde çalıştırmak için okyanusun dibinde yaşayabilen biyo-mühendislik ürünü insanların olduğu bir yerde geçiyor.
Hikâye, bu insanların hayatlarını ve bu kadar zorlu koşullarda yaşamak için ne gerektiğini araştırıyor. Ortam soğuk, karanlık ve tehlikelidir tıpkı karakterler gibi. Topluluk, okyanus tabanında, yüzey dünyası için derin etkileri olan bir keşif yapıyor. Harika bir fikir ve sonraki olaylar bu üçlemedeki diğer iki büyük romanın bel kemiğini oluşturuyor.
The Andromeda Strain (Uzay Mikrobu) – Michael Crichton
The Andromeda Strain, Crichton’un en eski romanlarından biridir ve muhtemelen en bilim odaklı romanı. Bu, dünyayı yok etmeden önce, dünya dışı bir virüse çare bulmak için yarışan bir bilim insanı ekibinin hikayesi.
Bu çok bilim odaklı bir hikâye. Çok. Karakterler gerçek ve net hislere sahipken alt hikayeler veya romantizm yok. Sadece ölümcül bir salgını durdurmak için laboratuvarda çalışan bir grup bilim insanı. Bu herkese hitap etmeyebilir, ancak kitabın bu kadar odaklanmış olması oldukça etkileyici. Bilim insanları, bilim ortamlarında, sadece bilimle ilgileniyorlar.