Rüya Bekçisi
Bütüris Cumhuriyeti Emniyet ve Huzur Vekaleti`nin 6 no`lu ek binasının önünde, çalışanlar ufak bir kuyruk oluşturmuştu. Bugün ayın son günüydü. Maaşlar ödenmeden bir gün önce yapılan, rutin kontrollerden biri devam ediyordu. Kart basıldığında iki yana açılan küçük kapılarla geçilen turnike, ardından herkesin arasından geçmek zorunda olduğu metal detektörleri ve onun da ardında küçük bir kürsü, kürsünün başında 6 no`lu ek binanın güvenlik şefi, malulen emekli asker ve Sonova Savaşı gazilerinden Kolağası Malik.
Güvenlik şefi, çalışanların 7 gün 24 saat gündüzleri takmak ve geceleri başuçlarında bulundurmak zorunda oldukları çipli bakanlık rozetlerini aynı zamanda kimlik belgeleri önündeki küçük bilgisayara yerleştiriyordu. Tam elindeki rozeti yerleştirecekti ki, kapıdan gelen tok topuk seslerine kulağını kabarttı. Gelen, Daire Başkanı yardımcılarından Adnan Bey’di. 1.90`a varan boyu, ince bacaklarının üzerine sonradan yapıştırılmış gibi duran garip göbeği ile hem heybetli, hem de komik bir görüntüsü vardı.
“Ooo, amirim, hoş geldiniz. Hemen alayım rozetinizi, sizin kontrolü halledelim.”
“Sağ ol, Malik ya. Benim çok işim var. Şimdi devletin hakkı üzerime geçmesin.”
Adnan Bey’in sözleri, önlerine geçiverdiği çalışanlar kuyruğunu belli belirsiz dalgalandırdı. Adnan Bey bundan rahatsız olmuş olacak ki, konuyu değiştirdi:
“Hâlâ, hain ve nankör yakalanıyor mu bu rüya kontrollerinden?”
“Eskisi kadar sık olmasa da yakalanıyor, amirim. Neticede ne bilinçaltınızdan kaçabilirsiniz, ne de rejimin kutlu bekçilerinden. “
Rüya Bekçisi rozetleri kazayla ortaya çıkmıştı. Feniyyat ve Harp Vekaleti`nin araştırmacıları, rejimin köprüler, barajlar, yollar ve sosyal yardımlar gibi icraatlarını tanıttığı kısa filmler için kutlu rejimin kullarından güvenilir bir geri bildirim almaya çalışıyorlardı. Çünkü öngösterimde herkes, her filme tam puan verdiği için başarısız olanları elemek imkânsızlaşmıştı. Araştırmacılar belli bir kalibrasyondan sonra, doğrudan beyin dalgalarına bakmayı denediler. Bu deneylerde bazı deneklerin sonuçları çok temiz çıkmıştı. Bu kulların gösterim esnasında uyuyakaldıkları anlaşılınca, algoritmanın iyileştirilmesi ile `Rüya Bekçisi` programı ortaya çıkmış oldu. Tabii, gösterim esnasında uyuyan kullar ayrıca cezalandırıldı. Bu arada, yurt dışında yaşayan bazı muhalifler ve hainler, Rüya Bekçisi`nin bilimsel temellere dayanmadığına, uygulamanın ve kalibrasyonun çok fazla rasgelelik içerdiğini iddia etseler de bunun, Rüya Bekçisi`nin yakaladığı yüz binlere herhangi bir faydası yoktu.
Adnan Bey, kendisini Rüya Bekçisi`ne karşı rahat hissediyor olacak ki, konuya devam etti:
“Bunca yıldır bu kontrolleri yapıyoruz, bu vakte kadar yakalanmayan varsa, onlar sağlam haindir be Malik! Biraz zor yakalanır bundan sonra. “
“O hiç belli olmaz be amirim. İşte sizin sonuçlar çıktı. Ooo, bu ay yine kaç kere memlekete gitmişsiniz. Bir pastırma getirmediniz bize. ” diyerek gevrek gevrek güldü.
“Oğlum et mi var ki pastırma olsun.” istemsiz olarak sesini alçaltmıştı Adnan Bey. “İşin bitince gel ama çemenli mantar var. Kahvaltı ederiz.”
“Sizin sonuç tamam, rüyalar temiz.”
Adnan Bey, üzerine dikilmiş gözlerin ağırlığına dayanamadı. Malik`in sözlerini bitirmesini bile beklemeden aceleyle merdivenlere yöneldi. Malik “Sıradaki” demek için ağzını açmıştı ki başı sımsıkı kapalı, ince, kısa boylu bir kız önünde belirmişti. İkinci katta, iç emniyette dijital muhteviyat kontrolü yapan kızlardan biriydi. Adını çıkaramamıştı.
“Alayım, efendim rozetinizi.”
Bilgisayara takılan rozetin analizini beklerken, bilgisayar ekranından kızın adının Kübra olduğunu görmüştü.
“Kübra Hanım, bir sarınız var. Hımm, bakayım, iffetsizlik. Bekâr olmanıza rağmen, rüyanızda üç erkeği öpmüşsünüz.”
Kübra`nın kıpkırmızı olan suratına bakmadı bile Malik.
“Gerçi ikisi kardeşiniz, biri de babanızmış. Hem de yanaktan öpmüşsünüz.” dedi Malik sırıtarak.
“Ama program sarı bayrak verdi. Afiyet ve Saadet Vekâleti`ne gitmeniz gerekiyor. Öğle yemeğinden sonra araç kalkacak. Lütfen, geç kalmayın. Muhtemelen sizi izdivaç için eşleştirme programına alacaklar.”
Kübra, bakışlarını ayaklarının ucuna dikmişti. Kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyordu. Malik`in uzattığı rozeti almak için elini uzattığında, Malik aniden rozeti geri çekti.
“Davetiyetimi isterim, haa!”
Kübra, Malik`in tekrar uzattığı rozetini aldı ve gözlerindeki yaşlarla merdivenlere doğru atıldı.
Malik attığı gevrek kahkahadan sonra, umursamaz bir tavırla “Sıradaki” dedi. Kübra`dan sonraki 12 kişide hiçbir sorun çıkmadı. Emniyet ve Huzur Vekaleti çalışanları, Kutlu Başkan`dan ve onun yönetim tarzından memnunlardı. Rejim muhaliflerinin, yani hainlerin aksine, bitmek bilmeyen Sonova Savaşı`nın sefalet ve fakirlik getirdiğini düşünmüyorlardı. Ya da tam muhalif olmasa da her şeyin kötüye gittiğini düşünen “nankörlerden” değillerdi.
Ama kuyruğun bitmesine sadece üç kişi kala bilgisayar kırmızı bayrak vermişti. Ecnebilerin vaktiyle “Big Data Mining” dedikleri, ilgili ilgisiz pek çok veriyi bir araya getirerek onlardan sonuçlar çıkaran analizci çocuklardan Emrah`a kalkmıştı kırmızı bayrak. Gerilen Malik, analizin bitmesini beklerken Emrah`a sordu:
“N`oluyor, hocam?”
“Bilmiyorum ki. Bende bir fark yok aslında, ama bu aralar çok çalıştırıyorlar. Herkesi sürekli otomatik olarak analiz edecek dev bir algoritma yazmaya çalışıyoruz. İnsanlar arasında gizli bağlantıları ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Açık kanalları kullanmadan haberleşen, buluşan hainler, nankörler var mı yok mu diye? Ama çok fazla parametre var, ihtimallerin sayısı çok fazla.”
Ekranda analiz bitmişti.
“Hocam, senin kırmızı bayrak korkuttu bizi, ama o kadar kötü değil. Rüya sayında çok fazla artış var. Yoğun strese bağlı kişilik bozukluğu gelişebilirmiş. Hiç böylesini görmemiştim. Hainlerde genelde eksik ve bozuk rüya dosyası hatası çok yaygın çıkar. Bilinçaltına hakim olamayız diye rozeti başka odaya veya başkasının başucuna koyarlar. Senin de Afiyet ve Saadet Vekâleti`ne gitmen gerekecek.
Merak etme. Bu öğlene randevun çıktı. Al şu kâğıdı. Araç kalkarken burada ol. ”
Malik, Emrah`ın arkasından üzgün bir tavırla baktı. Önüne gelen, sıradaki çalışanın rozetini alırken kısık sesle:
“O vekâlete kırmızı bayrakla giden kolay çıkamaz ama hayırlısı. Kapatırlar bunu, hocam.”
Çalışan, hiç sesini çıkarmadan başını salladı. Ulu orta laf etmeye gelmezdi. Yerin kulağı vardı.
Diğer iki kişide de sorun çıkmayınca Malik`in işi neredeyse bitmişti. Önündeki listede rüya kontrolünden geçmemiş bir tek kendisi kalmıştı. Rozetini bilgisayara yerleştirirken, önündeki bilgisayara bağlanan cihazın güç kablosunu çıkartıp taktı. Cihaz kendini sıfırlayıp, tekrar bağlantı kurulana kadar yaklaşık 30 saniyesi vardı, ama işini 20 saniye içinde bitirmeliydi.
Bilgisayar ekranı kırmızı bayraklarla dolmuştu. Çoğunun karşısında `Hatalı veya bozuk dosya` hatası vardı. Hemen, Adnan Bey’in rozetine yüklediği diğer çalışanların dönüştürülmüş rüya dosyalarını kendi rozetine yükledi. Geceleri kedisiyle beraber uyuyan rozetini bilgisayara çıkarıp taktı. O esnada Adnan Bey’in rozetindeki fazla dosyaları da temizledi.
Bağlantı geri geldiğinde, dosyası sadece yeşil bayraklarla doluydu. Nefretini dile getirebildiği tek canlı, kedisi Başkan, gözlerinin önüne geldi. Bir an çehresi yumuşadı, şefkate benzer ışıklar dolandı yüzünde; ama sadece bir an. Ne demişti Adnan Bey: “Bu vakte kadar yakalanmayan varsa onlar sağlam haindir.” Yok ondan sonra. Çemenli mantar var kahvaltı ederiz, demişti. Malik hayattan çaldığı bir ayı, ziyan etmeyecekti. Hem Adnan Bey’in unuttuğu rozeti de vermek lazımdı.
Malik yavaş adımlarla merdivenlere yöneldi.