Wall-E: Film İncelemesi
Disney Pixar’ın başyapıt seviyesinde çıkarttığı, tarihin en başarılı animasyon filmlerinden birisi olan Wall-E her ne kadar çocuklara yönelik olsa da içinde bir sürü eleştiri, gönderme ve mesaj veren bir yapım.
Filmin açılış sahnesinde bizi post-apokaliptik bir dünya karşılıyor. Post-apokaliptik dediğime bakmayın bu bir savaş sonrası değil, insanların artık artan çöplere engel olamaması ve onları geri dönüştürecek yeri kalmadığından dolayı gerçekleşen bir kıyametten sonra uzaya taşınmasıdır. Bunu destekleyen ve en belirgin özellik ise Dünya’da yüzyıllarca bir canlı varlığın olmamasıdır. Burada işin en ironik tarafı ise dünyanın yörüngesini ve dünyayı çöpler sarmışken filmin açılışında mutlu bir şarkının çalmasıdır. Bu resmedilen kuru, sararmış Dünya, (filmin çıktığı tarih 2008 geçtiği tarih ise 2805’tir) bizim Dünya’mızın 797 sene sonrasıdır. Dünya artık insanların gezegeni olmaktan çıkmış, robotların ve çöplerin dünyası olmuştur. Gezegende çalışan tek robotumuz Wall-E (Waste Allocation Load Lifter – Earth class)’yi görüyoruz. İnsanlardan arta kalanları biriktirip koleksiyon yapan Wall-E’nin bu artıklar arasında çok değerli bir parçası vardır. O da 1969 vizyon tarihli Hello, Dolly!’dir. Bu sevimli robotumuzun tek isteği artık her gün izlediği filmdeki gibi güzel bir aşk yaşamaktır. Uzaydan Dünya’nın yüzeyine inen dişi robotumuz Eve’in gelmesiyle tatlı robotumuz Eve’e ilk görüşte aşık olmuştur ve sonunda hayallerini gerçekleştirebilecektir. Bu filmin takdir ettiğim bir diğer yanı ise Wall-E ve Eve’in bize mükemmel yazılmış ilişkisidir. İlk yarısı boyunca diyalog kullanılmadan yapılmış olması ayrı bir şapka çıkartılacak unsur.
İnsanlara baktığımız zaman, kendi elektronik koltuklarından kalkmayan orada yemeğini yiyip yatması ve havuza dahi o koltuklarla girmeleri sonucu şişmanlamış insanları görüyoruz. Hatta şişmanlıktan çok obezleşmiş bile diyebiliriz. Bu insanlar BNL isimli bir şirketin inşa ettiği devasa uzay gemileri ile Dünya’yı yüz yıllar önce terk etmiştir. Burada geçirdikleri süre boyunca insanlık herhangi bir karşıt görüşün olmadığı için yavaşça emirleri uygulamaya başlamışlardır ve pasifize olmuşlardır. Burada kapitalist sisteme sitem dolu, sistemin kötü taraflarını acımasızca eleştiren çok güzel bir gönderme vardır.
Filmin en önemli konusu ise yıllar sonra Dünya’da bulunan bitkidir. Artık sararmış, çer çöp dolu ve kurumuş Dünya’da hâlâ bir umudun olabileceğidir. Yukarıda da bahsettiğim gibi artık koltuklarda oturmaktan yetenekleri körelmiş insanlar bu bitkinin kendileri için önemini anladığı zaman ayağa kalkıp savaşmaya dahi başlamıştır. İnsanların içinde hasret kalmış olan Dünya’ya geri dönmenin anahtarı işte bu bitkidir.
Bahsetmek istediğim bir diğer nokta ise başka animasyon filmlerindeki gibi kullanılan canlı renk tonları bir kenara itilmiş ve kirli bir gri tonda çizilmiş olmasıdır. Çevremizin ve onun geleceği hakkında sert ve bir o kadar da anlamlı bir mesaj muazzam ve direkt bir biçimde bizi selamlıyor.
Filmin verdiği pek çok mesaj var, bunları izledikçe kendiniz de fark edeceksiniz. Pixar’ın her kesime hitap eden Wall-E bilimkurgu filmlerine yepyeni bir soluk ve bakış açısı getirmiştir. Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey filminden etkilendiğini çok rahatça görebilirsiniz. Hatta bir noktada filmin devamı olarak bile gösterilebilir.