Kitap İncelemeleri

Reenkarnasyon Blues

Öldükten sonra tekrar başka bir bedende doğma meselesi Reenkarnasyon Blues’daki gibi anlatılsaydı, çoğumuz bu konuda hemfikir olabilirdik. Genel kanı bir defaya mahsus yaşama hakkımız olduğu yönünde. Ola ki ölürsek oyun bitiyor. Ama ya tekrar dünyaya gelme şansımız olsaydı, hiç fena olmazdı. Gerçi bu hikayedeki ölüp dirilme meseleleri normalin üzerinde fantazya barındırıyor. Yazar Michael Poore kitabında, bilimkurgudan kara komediye uzanan her türlü edebi imkanı kullanmış gibi görünüyor.

Milo adındaki, dokuz bin dokuz yüz doksan kere ölüp dirilmiş, dünya üzerindeki en yaşlı ruhun başına gelenleri okuyoruz. Konuya bodoslama giriyorum zira kitap da aynı şekilde, Milo’nun kim olduğu bilgisini çok hızlı bir şekilde okura açıklıyor. Evet, reenkarnasyon var ve evet bu döngü içerisinde bazı şeyleri düzgün yapmanız gerekiyor. Gerekiyor ki yaşadığınız hayatlardan bir tanesinde gerçek yaşam amacınıza ulaşabilin. Ve bilin bakalım kim her seferinde işleri eline yüzüne bulaştırıyor. Tabii ki ana karakter Milo. Yaşadığı her hayatta mutlaka falso veren, doğru hamleyi yapamayan ya da yapmamayı tercih eden Milo, kusursuz bir hayatı bile isteye yaşamıyor da diyebiliriz. Sebebi ise -kulağa çok romantik gelse de- gerçek aşkın ta kendisi.

Sen tut ölümlü bir insan olarak Ölüm’ün kendisine yani Suzie’ye aşık ol. Hadi sen böyle bir halt yedin Suzie’de boş değil mi. Her şey tabii ki alt üst olur.

Hikayedeki kozmik güçlerden biri olan Suzie ile Milo’nun aşkı, neden binlerce hayatın yanlış ya da tam olarak düzgün yaşanmadığının gerekçesi olarak aktarılmış. Nedeni ise, olur da Milo kusursuzluk görevini yerine getirirse bir daha sevdiği ile karşılaşamaz, ayrı dünyaların insanı olurlar düşüncesi. Yani bir daha ölemezse, “Yaşam Sonrası” adlı düzlemde Suzie refakatçisi olamaz ve aşkları sona erer.

Ancak tabii ki gün gelir ve toz pembe denebilecek mutlulukları tehlikeye girer. Diğer kozmik güçler ve hatta evrenin ta kendisi adeta Milo’ya “sıktın ama, bitir artık şu işi” der. Bunu da devasa ölçekte hamleler ile yaparlar. Ve adamımızın sonunda kelimenin tam anlamıyla kusursuz olmaktan başka çaresi kalmaz…

Reenkarnasyon Blues, çünkü…

Çünkü hikayede her türlü absürt hadise ile karşılaşabiliyorsunuz. Çünkü ana karakterin yaşadığı onca hayatın ne şekilde sona erdiğini okumak çok eğlenceli. Çünkü hem bilimkurgu öğeleri taşıyan bir kitap hem de sırf ne kadar yaratıcı yaşam senaryoları çizildiği için bile okuyabilirsiniz. Çünkü bol bol trajikomik diyalog okuyabiliyoruz.

Sebep olarak daha pek çok şey sayabiliriz. Bunların içinde benim bu kitabı okuma nedenimse saydıklarımın hepsi. Neil Gaiman tadında arka planı, Kurt Vonnegutvari diyalogları, uzun soluklu bilimkurgu eserlerine esin olabilecek fikirleri ile Reenkarnasyon Blues eğlenerek okuduğum bir eser oldu. Bunda en büyük etken ana karakterin ta kendisiydi. Milo, uslanmaz bir romantik. Sırf aşkı için yaşadığı binlerce hayatı hiç etmekten çekinmiyor. Bunların bazılarında aristokrat olarak yaşıyorken bazılarında yılan balığı da olabiliyor. Bir tanesinde bütün bir galaksiyi ilgilendiren meselelerde söz sahibi iken bir diğerinde Osmanlı ordusu tarafından Viyana kuşatmasında surların üzerinden mancınık ile fırlatılabiliyor. Yazarın hayalgücü hiç durmuyor. Her seferinde daha özgün ya da eğlenceli bir fikir ile okurun karşısına çıkıyor. Birden fazla kitabı yazmaya yetecek tüm bu kurguyu tek bir metinde bir araya getiriyor. Aynı anda hem gitar hem mızıka çalmak ve hatta daha fazlası gibi düşünebilirsiniz.

Dünyadaki en kutsal ruhun Buda olduğunu da okuyoruz mesela. Dini meselelere çok girmeden, uzaktan uzağa işini halleden yazar bu noktayı iyi yakalamış. Birçok dinin doktrini içerisinde kan dökmek, can almak olabiliyorken ne insanlığa ne de doğaya zarar vermeyen Budist inancını hikayenin odağına kondurmuş. Reenkarnasyon düşüncesi ile buna karar verdikten sonrası çok zor olmasa gerek.

Hikayenin eğlenceli ve durmak bilmediğini söyleyebilirim. Ancak olayların tam da “şimdi ne olacak” dediğim noktasında kurgunun vites küçültmesi, yavaşlaması pek de hoş olmadı. Tam Milo acaba şimdi neyi berbat etmeye başlayacak derken garip bir şekilde konu durağan hale geldi. Metni toparlamak ya da tutarlı eğlencesini devam ettirmek adına yapıldığını anladığımız hamleler daha da yüksek tempolu olabilirmiş. Bunun dışında metnin genel yapısı ile ilgili rahatsızlık duyduğum bir bölüm olmadı.

Her yaşamın bir amacı vardır.

Gerçekten var mıdır? Sürekli söylenen bu; amacını bul. Bunu bilmeden yaşıyoruz ve deniliyor ki onu bulunca huzura ereceksin. Savunduğum bir yaklaşım olmadığı gibi bu arayışın sona ereceği noktanın ancak ölüm olduğunu düşünüyorum. Elimizdeki kitap bu amacı hatırlatmaya çalışma görevini üstlenmiyor kesinlikle. Ancak alttan alta da hayatın iyi şeyler ve önemli eylemler yaparak yaşanması gerektiğini okura hatırlatmaya çalışıyor. Elbette idealler önemli ancak biz Milo gibi değiliz. Ölünce oyun bitiyor. O yüzden amacım ne diye aramak yerine amaca gittiği söylenen araçlardan keyif almaya bakmak daha eğlenceli olabilir.

Kitapta anlatılan çoğu yaşamda ana karakterin bizim için bilimkurgu sayılacak dünyalarda, mekanlarda var olduğunu görüyoruz. Kimisinde bir çeşit uzay hapishanesinde yer alıyor. Bir diğerinde ise Güneş Sisteminin en zengin insanlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Bilimkurgu olarak yazılmayan ancak içerisinde birçok kurgu barındıran eser, bu türden de nasibini alıyor. Özellikle Milo’nun son hayatlarından birinde okuduğumuz kurgu, bence ayrıca bir kitap olmayı hak eder nitelikteydi. Beni en çok yakalayan ya da sevdiğim yanı da buydu; Milo ölüp dirildikçe bizim için gelecek olan tarihlerde gözünü açıyor. Belli bir ritimle yerine getirilmiş bir eylem, metne bilimkurgu özellikleri kazandırmış.

Genel olarak eğlenceli bir havaya sahip Reenkarnasyon Blues. Başarıyla yaratılmış karakterleri, barındırdığı kara mizah dozu, yaratıcı sahneleri ile kesinlikle okunmaya değer. Kendi başına bilimkurgu kitabı olarak ele almanın pek makul olmadığı eser, içerisinde farklı türlerde öyküler bulunan bir derleme olarak dahi değerlendirilebilir. Özellikle Buda’nın ortaya çıktığı ve bilimkurgu özelliklerine sahip bölümleriyle okumaktan bolca keyif aldığımı söyleyebilirim.

Eğer siz de reenkarnasyona inanıyorsanız başınıza burada yer alan olaylar gelmemesi için dua etmeye başlasanız iyi olur.

Paylas:
error0
fb-share-icon20
Tweet 20
fb-share-icon20
Zülfikar Yamaç

Zülfikar Yamaç

Beş yılı aşkın bir süredir kitap mağazalarında çalışıyor. Hemen hemen aynı zamandan bu yana çeşitli internet sitelerinde ve dergilerde kitap inceleme ve eleştiri yazıları yazdı, yazmaya devam ediyor. Bilimkurgu kitapları ile arası iyi. YouTube işlerine de bulaştı. Bilimkurgu Sözlüğü yazıyor, ne zaman biter bilinmez.

Bir cevap yazın