Francesco Verso ve Futurchia Söyleşisi
İtalyan bilimkurgu yazarı ve Future Fiction Yayınevi’nin sahibi Francesco Verso, Türk Bilimkurgusu için benzersiz bir ilki başardı: Türk bilimkurgu yazarlarının öykülerinden oluşan bir antolojiyi İtalya’da kitaplaştırdı ve ortaya ‘Futurchia’ çıktı.
Yazar ve editör Ünver Alibey’le birlikte Francesco Verso, Futurchia’nın editörlüğünü yaparken; öyküleri İtalyancaya Ebru Sarıkaya çevirdi. Kitabın önsözünü ünlü çevirmen Berna Kılınçer yazdı. Ayrıca, kitabın sonunda Seran Demiral’ın kaleme aldığı, Türk Bilimkurgusuna dair bir makale de yer alıyor.
Antolojide yer alan yazarlar ise şöyle: Tevfik Uyar, Seran Demiral, Özgür Hünel, Selin Arapkirli (iki öyküyle), Funda Özlem Şeran, Ruhşen Doğan Nar.
Lagari Bilimkurgu olarak, Francesco Verso’ya hem Futurchia hem de söyleşi için teşekkür ederiz:
Francesco Verso, neden Türk bilimkurgusu?
Neden olmasın? Yıllardır dünyadan bilimkurgu hikâyeleri topluyorum. Türkiye gibi köklü bir kültüre sahip bir ülkeden de enteresan hikâyeler okuyabileceğimizi düşündüm. Ülkeniz geçmişle gelecek, Doğu ile Batı, modernlik ve muhafazakarlık arasında bir köprü gibi dururken oradan farklı bakış açılarıyla yazılmış hikâyeler çıkabilirdi ve bunda yanılmadığımı anladım.
Evet, dünyada kimse Türk bilimkurgusu hakkında bir şey bilmiyor ama aynı şey diğer ülkeler (İngilizce konuşulmayan) için de geçerli. Bu ülkelerin ortak özelliği:
Bu ülkelere İngilizce dışındaki dillerden çeviri yapılmaması
Çok satacağına inanılmadıkça yine yabancı dilden çeviri yapılmaması
Amerika-İngiltere bilimkurgusu karşısında kültürel açıdan kendini küçük görmek. Bu ABD-İngiltere eğlence endüstrisinin üzerimizde kurduğu 80 yıllık kültürel baskının yerel sesleri susturması şeklinde açıklanabilir.
Bu işi profesyonel olarak yapmak isteyen yazarlara ilgi gösterilmemesi (İngiliz ya da Amerikalı bilimkurgu yazarıysanız iş değişir tabii)…
Bu bence çok muhteşem bir şey… İngilizce dışındaki dillerden bilimkurgu derleyip dünyaya tanıtmak, yani… Sayende bizim antolojimiz de ilk kez yabancı bir ülkede okuruyla buluştu. İyi de… beklentilerini karşıladı mı? Hikâyeler eline ulaştığında hayal kırıklığına uğramış da olabilirsin.
Hikayeler tam da beklediğim gibiydiler. Ünver’le beraber bir konseptte karar kıldık ve yazarlara şu ya da şu konularda hikâye topluyoruz dedik. Hikâyelerdeki temaların yayınevim olan Future Fiction’ın vizyonuyla örtüşmesi gerekiyordu. Klasik bilimkurguda çok kullanılan zaman yolculuğu, uzayın fethi ya da yıldızlar arası savaşlardan uzak durduk. Bu yüzden ilk aşamada eserin konusunun kriterimize uygun olup olmadığına ve olayı ele alış şekline önem verdik.
Hikayelerin birkaçı yazılış tarzı açısından bizi çok mutlu etti, bir de, genel olarak, bütün eserlerin orijinalliği… Ancak bu birden fazla yazarın dahil olduğu seçkilerde normaldir. Okur bir hikâyeye bayılabilir, diğerini sıkıcı bulabilir. Tarz meselesi…
Franceco Verso, Ünver Alibey’le nasıl tanıştınız?
Uluslararası çalışan editörlerle iletişime geçerek kendi romanlarımı tanıtıyordum ve Ünver’le de online bir toplantı düzenledik. Kendisinden benim için Türkiye’den yayıncı bulmasını istedim. Romanlarımı ve diğer Future Fiction kitapları ilgisini çekti. Derken acaba bir Türk bilimkurgu seçkisi derlesek nasıl olur diye konuşmaya başladık.
Affedersin. Sözünü kesiyorum. Ama bu kısım çok enteresan geldi. Sen sadece yayıncı değilsin. Aynı zamanda da yazarsın. Bize biraz da kendi eserlerinden bahseder misin?
Elbette, 12 yıl içinde yazdıklarımla 2 Urania Ödülü (e-Doll ve Bloodbusters adlı romanlarım için), bir Odissea ve bir de Italia Ödülü (Livido için) kazandım. Livido Apex Books tarafından ABD’de ve Bofeng Yayınevi tarafından Çin’de yayınlandı. Çin’de Livido Nexhuman başlığıyla okura ulaştı. Bloodbusters ise İngiltere’de Luna Press tarafından yayınlandı. Çinli yayıncım ise bu kitap için de Bofeng oldu. Son romanımın adı The Walkers (Avrupa’da yayınlanan ilk solarpunk roman) ve iki ciltten oluşuyor; The Pulldogs ve No/Mad/Land (bir kısmı Türkiye’de geçiyor!).
Bütün hikayelerim yakın gelecekte ve dünyada geçiyor. Başka dünyalar hakkında yazamıyorum. Bence bu dünyada da yeterince ‘’yabancı gerçeklikler’’ ve ‘’yabancılaşma’’ var. Çok uzağa bakmamıza gerek de yok; hemen köşeyi dönünce karşımıza çıkıveriyorlar. Önümüzdeki 30-40 yılda karşılaşacağımız biyopolitik senaryoları analiz etmek için Solarpunk janrından yararlanıyorum ve teknolojiyle değişime uğramış insanları konu alıyorum.
Tamam. Teşekkürler. Umarım romanlarını Türkçe’de de okuma şansına erişiriz. Şimdi konumuza dönelim. Antolojiye… Oluşturma süreci nasıl işledi?
Evet… Video görüşmemiz esnasında Ünver’le Türk Bilimkurgusunun önemli isimleriyle iletişime geçmeye karar verdik. Onlardan bize uygun hikâyeler isteyecektik. Elinde konseptimize uygun hikayesi olanlar hemen verdi. Diğerleri yazmak için süre istedi. Derken, birkaç ay sonra ilk seçkiyi gerçekleştirdik. Ardından Ünver Türkçe’den İtalyanca’ya çeviri yapan Ebru Sarıkaya’yla bağlantı kurdu. O da projeye dahil olunca kitap yayınlamak için gereken her şeye kavuşmuş olduk!
Yani, çok da zor bir süreç değildi. Umarım devamı gelir. Şu anda Bilimkurgu Dünyası’nda pek çok imkân söz konusu. Okurlar geleceğin tek bir sesle, tek bir kültürle, tek bir bakış açısıyla temsil edilmesinin yanlış olduğunun farkına vardılar. İklim Değişikliği, Yapay Zeka, Post-Humanism, Uzun Süreli Sürdürülebilirlik, Sosyal Ağlar ve Biopolitika konularında daha çok bakış açısına, farklı farklı ülkelerden değişik yazarlara ihtiyacımız var.
Ve bir soru daha… Sıkı dur. Bu sefer zor soruyorum. Bizimle tanışmadan önce, Ünver, Ebru, Seran ve diğerlerimizle, eminim Türkler ve Türk kültürü hakkında bazı fikirlerin vardı. Derken bizimle haşır neşir oldun. Peki, bu süre zarfında Türkler hakkında değişen fikirlerin oldu mu?
Türkiye hakkında az çok bir şeyler biliyordum. Birkaç yıl önce İstanbul’u ve Kapadokya’yı ziyaret ettim. Bu yüzden kolayca tepesi atan insanlarınızdan haberdarım. Tıpkı biz İtalyanlar gibisiniz. Ne de olsa Akdenizliyiz. Yani, sizinle tanıştıktan sonra görüşlerimde büyük bir değişiklik olmadı. Birbirimizi tanımamız ve bir şekilde iyi geçinmenin yollarını bulmamız gerekti. Ünver’le hikâyeler konusunda tartıştığımız oldu, kapak ve başlık konusunda da epeyce didiştik. Zorlandığımız anlar olmadı diyemem. Ama bütün ilişkiler böyle değil midir? Sürmesini istiyorsanız bazı tavizler vermeniz ve her şeyi enine boyuna tartışmanız gerekir. Sonunda iki tarafı da memnun edecek bir yol bulunur. Şu anda bir antolojimizin olması bu işin altından başarıyla kalktığımızın en büyük göstergesi bence! Bizi bir araya getiren şeyler, bizi ayıranlardan çok daha önemli; gelecek için öğrenilmesi gereken önemli bir ders…
Teşekkürler, Francesco Verso, açık yürekli yanıtların için… Son bir soru daha; bizimle yeni projeler de gerçekleştirmeyi düşünüyor musun? Futurchia’nın İtalya’da ilgi gördüğünü bildiğim için soruyorum.
Öyle ümit ediyorum. Şu anda üstünde çalıştığım bir takım uluslararası projeler var. Ama bir süre sonra yine Türkiye’den İtalyanca, İngilizce ve Çince’ye çevirtmek için birkaç hikâye daha seçebilirim. Roma’daki Future Fiction Yayınevi’nin sahibi olmamın yanı sıra Çin’deki Future Wave Yayınevinin de edebiyat ajanıyım. Yurt dışından bilimkurgu toplayıp Çin’de yayınlatmayı kendine görev bilen önemli bir yayınevidir. Ya da belki de Ünver Türkiye’den ya da diğer ülkelerden Future Fiction Yayınevi’yle güç birliği kuracak, kültürel ortaklığa sıcak bakan yayıncılar bulur. Ve bu sayede Türkiye’de üretilen bilimkurgu diğer ülkelerdeki okurlarına kavuşurken Türk okurları da İngilizce dışında yazılmış dillerden yazarlarla tanışma fırsatını bulur. Futurchia antolojimizle bu tür projeleri hayata geçirmenin mümkün olduğunu kanıtladık. Zaten okurlar da Amerika-İngiltere dışından onlara ulaşan seslere kulak vermeye çok hevesli.
Son olarak, Türkiye’den daha fazla bilimkurgu hikayesi toplamayı arzu ediyorum. Gelecek yıl antolojinin ikinci cildini yayınlayabilsek ne kadar güzel olur. Şimdi her şey çok daha kolay olacak. Ne de olsa, çevirmenimiz Ebru Sarıkaya hazırda bekliyor. Daha tecrübeli bir şekilde… Bilimkurgu çevirmenliği en az bilimkurgu yazarlığı kadar maharet gerektiren bir uğraştır. Kavramlara ve terminolojiye en az yazarın kendisi kadar hakimiyet gerektirir. Ve sonuçta çevirmen vasıtasıyla kendi hikâyenizi başka bir dilde görürsünüz. Ne kadar güzel, değil mi?