Bilim & Teknoloji

Geleceğin Yapay İnsan Türleri: Transhümanizm – 4

Her geçen gün teknoloji ile daha fazla bütünleştiğimizi düşündüğümüzde gelecekte kısmen ya da tamamen makineleşmiş insanlardan oluşan yapay insan türleri ortaya çıkar mı? İnsan, tecrübeleri, kişiliği, zihni ve bilinciyle birlikte bilgisayarlara ya da internete taşınabilir mi? Transhümanizm insanlara ölümsüzlüğü, sonsuz huzur ve mutluluğu getirir mi?

Transhümanizm Nedir? Ne Zaman Ortaya Çıktı?

Transhümanizm, insanın fiziksel ve bilişsel yeteneklerinin arttırılması amacıyla bilim ve teknolojiden faydalanması, yaşlanma ve hastalanma gibi arzu edilmeyen veya gereksiz görülen yönlerinin bedenden vazgeçmek pahasına ortadan kaldırılarak mükemmel insana dönüşmesini savunan felsefi bir akımdır. 

Transhümanist düşünürler, insanın, bedenini mükemmelleştirmek için teknolojiden faydalanırken, en son aşamada bilincini bilgisayarlara, internete ya da gelecekte nasıl bir ortam olacaksa oraya aktararak ölümsüzlüğe, sonsuz huzur ve mutluluğa ulaşarak post human (insan ötesi) olacağını öngörüyorlar. 

Burada transhümanizmi posthümanizm ile karıştırmamak lazım. Posthümanizm, bilim ve teknolojiden bağımsız olarak geleneksel insan merkezli hümanizm felsefesine karşı çıkan başka bir felsefi akımdır.

Transhümanizm teriminin ilk kullanılış tarihi 1957’ye  kadar uzansa da terimin bugünkü anlamıyla kullanılması 1980’lerden sonra olmuştur. 

Biyolog Julian Huxley bilindiği kadarıyla transhümanizm kelimesini ilk kullanan kişidir. 1951’deki bir yazısında Huxley transhümanizmi, “insan olarak kalan fakat kendisini aşarak insan doğasının yeni imkânlarını, yine kendi doğası için keşfeden insan” olarak tanımlamıştır. 

Geçmişte transhümanizm ekseninde yazılar yazan ve beyanlarda bulunan önemli insanlar arasında filozof Nick Bostrom (Transhümanist Düşüncenin Tarihi isimli makalesinde), Marquis de Condorcet, Benjamin Franklin yer almaktadır.

Ancak transhümanist kavramları 20. yüzyılda doğrudan ve etkili bir şekilde dile getiren John Burdon Sanderson Haldane olmuştur. Haldane, 1923 yılında yayınladığı makalesi Daedalus: Science and the Future  makalesinde, genetik ve diğer gelişmiş bilimlerin insan biyolojisine sağlayacağı büyük faydalardan söz etmiştir.

Transhümanizm Ne Vadediyor?

Genetik manipülasyonlarla ortaya çıkarılabilecek yapay insan türlerinden farklı olarak transhümanizm, insanların biyolojik temelli yaşam biçimini zamanla, kısmen ya da tamamen terk edeceğini öngörüyor. 

Bu açıdan transhümanist bir insan makinelerle bütünleşmesi ile ya da yapay organlarla kendisine farklı özellikler katarak ortaya çıkabilecek bir yapay insan türü olabilir.

Transhümanist bir yaşam biçimi kullanılan teknolojilere, cihazlara, bu teknoloji ya da cihazların versiyonlarına, kapasitelerine, özelliklerine ve insan vücudunun ne kadarına hâkim olduklarına göre yapay insan türleri açısından çok fazla varyasyon ortaya çıkarabilir.

Vücuda yerleştirilmiş farklı marka, model ve farklı işlevleri olan çipler, bu çiplerin farklı işletim sistemleri, farklı versiyonları (bilgisayarınızın konfigürasyonu gibi ya da bilgisayarınızın türü olarak düşünün), farklı tipte veya farklı sayılarda yapay uzuvlar, ikiden fazla vinçli kollar, bacaklar, vücuda monte aparatlar, silahlar, monitörler, sensörler vs.

Her geçen gün teknoloji ile daha fazla bütünleştiğimizi düşündüğümüzde gelecekte makineleşmiş insanlardan oluşan yapay türler ortaya çıkar mı?
Ağır yükleri kaldırmak için tasarlanmaış ve günümüzde kullanımda olan bir Exoskeleton.

Bilimkurgu filmlerinde ve daha fazlasını bilgisayar oyunlarında görmeye alıştığımız karakterleri gelecekte transhümanizm size vadediyor.

Gelecekte transhümanizmle insan vücudunun makineleşmesi günümüz moda endüstrisindeki gibi insanların tarzına ve maddi durumuna göre şekillenebilir.

Ölümsüzlük arayışındaki insanlık için en kolay hazmedilecek seçenek transhümanizm ile gelen manipülasyonlar olabilir. Çünkü insanın destek ve tedavi amaçlı yapay organlar, implantlar, çeşitli araç ve cihazlar kullanması yeni değil. Gözlük, diş protezi, kalp pili, diyaliz makineleri gibi daha pek çok cihaz ve araç hayatımıza zaten girmiş durumda. 

Teknoloji geliştikçe tedavi ve destek amaçlı kullanılan araç ve cihazların yeteneklerinin artması, dolayısıyla gelecekte onları kullanan insanlara bazı avantajlar kazandırabileceklerini hayal etmek zor değil. Örneğin böbrek nakli beklemek yerine direkt olarak vücuda mini diyaliz makineleri yerleştirilebilir. Daha da ötesi, insanlar bazı organlarını aldırıp daha güvenli olduğu için yerine cihazlar, makineler yerleştirebilirler.

Transhümanist Teknolojiler

Diğer yandan sağlık amaçlı kullanım dışında da pek çok cihaz ve araçla kaçınılmaz olarak  bütünleşmek isteyebiliriz. Özellikle iletişim için kullandığımız bilgisayarlar ve telefonlar bunların başında geliyor.

Günümüzde Google ve Microsoft başta olmak üzere giyilebilir teknolojilere yatırım yapmaya devam ediyorlar. Halolens, Google Glass kullanıcılara artırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik deneyimi sunuyorlar. Bu sayede bilgisayar ya da telefonunuzun ekranında gördüğünüz her şey bir halüsünasyon gibi gözünüzün önünde beliriyor.

Microsoft Halolens için farklı bir Windows işletim sistemi geliştirmiş. Şimdilik Halolensi bir sanal gerçeklik gözlüğü olarak başınıza geçiriyorsunuz. Ancak daha sonraki aşamalarda vücuda entegre bir Windows işletim sistemli cihaz olabileceğini tahmin etmek zor değil. Windows’u “seviyorsanız” kafanızın içine yerleştirilecek çipler sayesinde onu sürekli görmeye devam edebilirsiniz. Windows’un sanal asistanı olan Cortana’nın sesi ve görüntüsü kafanızın içinde belirerek sizinle konuşabilir.

Elon Musk bu çalışmaları Neuralink projesi ile zaten bir adım öteye taşımış durumda. 2016 yılında başlatılan Neuralink projesi ile insanın beyninin içine yerleştirilebilecek kablosuz mikro bilgisayar arayüzleri ile insan beyni hakkında veri toplamaya çalışıyor. Elon Musk’ın asıl iddiası ise insan beynine yerleştirilecek olan çiplerle Alzheimer, demans ve omurga hasarları gibi hastalıkların iyileştirebilecek olması.

Neuralink projesi ile insanlara yerleştirilen çipler kullanıcıların zihinsel faaliyetlerini şirketin sunucularına gönderiyor. Bu sayede sağlık durumu anlık olarak takip ediliyor, gerektiğinde müdahale edilebiliyor.

Geleceğin sağlık sistemleri, insanların Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurumlara anlık veri göndererek çalışan sistemlere dönüşebilir. Vücudunuzda bir hastalık daha başlama aşamasında tespit edilerek size gerekli müdahaleler yapılabilir. Acil durumlarda sizin ambulans çağırmanıza gerek yok; vücudunuzdaki bir cihaz gerekli çağrıları yapıyor olacaktır. 

Diğer yandan günümüzde akıllı telefonlar ve bilgisayarlarla yapılan pek çok şey bir ekrana bakmaya gerek olmadan yapılabilir. Sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik teknolojileri sayesinde görüntüler bir hayal gibi gözünüzün önünde belirebilir. İnsanlarla sanal ortamdaki iletişiminiz ve ilişkileri yaşama biçiminiz günümüz sosyal medyasından daha gerçekçi ve daha farklı boyutlarda olabilir.

Nano Robotlar

Vücudumuza yerleştirilecek cihazların bazıları o kadar küçük boyutlarda ki, kan damarlarında dolaşabiliyor. Hatta bazıları da molekül boyutunda. Bunlara nano robot deniliyor.

ABD’nin Caltech Üniversitesi araştırmacısı Paul Rothemund’un 2006’da geliştirdiği “DNA origami” metodunu kullanarak, bilim insanları DNA materyaline belirli şekiller vermeyi başardı. Ardından, üç boyutlu DNA yapıları, basit robotik işlemler yapmaları için programlandı.

Bilim insanları, ürettikleri prototipi, floresanla işaretlenmiş kanser ilaçlarıyla yükledi. Ayrıca nano robotları hastalıklı ve sağlıklı hücreleri tanıyabilecekleri şekilde programladı. Birkaç gün sonra, hastalıklı hücreler tamamen yok olurken, geride sağlıklı hücreler kaldı.

Şayet insan vücuduna programlanabilir makineler yerleştirilebilirse, insan vücudunu yönetmek için de pek çok seçenek ortaya çıkabilir. Hatta bu robotlara uzaktan kablosuz bir şekilde erişme şansı olursa uzaktan programlama veya komut gönderme imkânı da elde edilebilir. 

Bu, ister istemez insanda bir hacklenme korkusu ya da başkaları tarafından yönetilme korkusu yaratabilir. Fişlenme diye tabir edilen mesele farklı boyutlara ulaşabilir. Kullandığınız cihazların yapay zekalı kendi işletim sistemleri varsa ve inisiyatif kullanabiliyorsa o zaman kendi vücudunuzun hakimiyetini kaybettiğiniz duygusuna kapılabilirsiniz.

Bu cihazlar bugünkü akıllı telefonlarda olduğu gibi firmaların sunucularına da sizin kişisel bilgilerinizi göndermeye devam edebilir. Gelecekte muhtemelen buna benzer daha pek çok proje ile vücudunuzda, kafanızın içinde yer alacak olan çiplerde pek çok yazılım bugün olduğu gibi arkaplanda sizden habersiz çalışabilir. Kişisel verilerin suistimal edilerek kullanılması mümkün olabilir. Ama ayrı bir konu.

Ancak olumlu yönden baktığımızda geleceğin modern toplumlarında insanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için teknoloji büyük kolaylıklar sağlayacaktır. İnsanların bir hastalıktan dolayı ölmesi zorlaşacaktır. İnsanlar bir kaza geçirdiklerinde bilinçleri kapalı bile olsa vücudundaki cihazlar ambulans çağırarak konum bilgisi ile birlikte kaza ve kazazedenin durumu hakkında detaylı bilgiler gönderebilecektir.

Biohacking

Büyük firmalar dışında bazı insanlar kendi vücutlarına çipler, cihazlar entegre ediyorlar, bazı kimyasallar deniyorlar. Amaçları vücutlarına fazladan yetenekler, özellikler kazandırmak. Buna biohacking deniyor.

BBC’nin 2018 yılında yaptığı bir haberde 38 yaşındaki Liviu Babitz göğsüne taktırdığı ve “Kuzey Duyusu” adını verdiği elektronik bir parça ile her kuzeye döndüğünde bir titreşim alıyor. Bu elektronik parçanın içinde pusula çipi ve Bluetooth bağlantı özelliği yer alıyor. Piercing gibi, iki titanyum çubukla birlikte deriye tutuşturulmuş.

Bu parçanın tasarımı, Babitz’in CEO’su olduğu Cyborgnest adlı bir şirkete ait. Babitz, bu cihazın tamamen insan vücudunun içine takılabilen bir navigasyon sisteminin geliştirilmesinin ilk adımı olduğunu söylüyor.

Amacını “ekran nesli” olarak tanımladığı alışkanlığı tarihe karıştırmak olarak tanımlıyor:

“Sokakta elinizdeki telefona bakarak yürüyorsunuz. Bir yere gitmek istiyorsunuz ama oraya ulaşana kadar tüm yol boyunca elinizdeki ekrana baktığınız için etrafınızda olan biteni fark etmiyorsunuz bile. Telefona ihtiyacınız olmadığını, dünyayı bir kuş gibi dolaşabileceğinizi hayal edin. Her zaman tam olarak nerede olduğunuzu biliyor olacaksınız.”

Her geçen gün teknoloji ile daha fazla bütünleştiğimizi düşündüğümüzde gelecekte makineleşmiş insanlardan oluşan yapay türler ortaya çıkar mı?
Liviu Babitz’in göğsündeki cihaz pusula görevi görüyor.

ABD’nin Utah eyaletinde yaşayan 40 yaşındaki marangoz Rich Lee ise parmaklarında derisinin altında mıknatıslar ve iki adet Yakın Alan İletişimi (NFC) çipi yerleştirmiş. Bunların tanımlanmış web siteleriyle bağlantı kurmak veya araba kapısı açmak gibi bir dizi işlevi var.

Alnında biyolojik sıcaklık ölçen bir çip var. Genellikle ev hayvanlarında kullanılan bu çiple vücut sıcaklığını sürekli olarak takip ediyor.

Ayrıca kulaklarının içinde de kulaklık implantları bulunuyor.

Lee ayrıca, “Crispr” yöntemi ile kendi genlerinde de oynama yapıyor.

Bilim insanları bu uygulamanın tehlikeleri ve sınırları üzerinde çalışmalarını sürdürürken, Lee ise bunu evde denemeye devam ediyor ve bir yandan da bir şeylerin yolunda gitmemesi halinde ölebileceği gerçeğini de kabul ediyor:

Genetik mühendisliği konusunda tüm bu bilgi birikimine sahibiz. Aynı bir dövme yaptırır gibi, genlerimizi değiştirebilme veya genetiğimizin değiştirilmesine izin verilmesi düşüncesini destekliyorum. İnsanların doğuştan gelen özelliklerini değiştirebildikleri, biyolojik açıdan akışkan bir toplumda yaşamak istiyorum.” diyor.

Transhümanizm ve Tekillik

Bilim ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak bilim insanlarının ve bilimkurgu sanatçılarının zihinlerinde şekillenen; vücudunda çeşitli implantlar, yapay organlar barındıran makineleşmiş yapay insan konsepti daha da gelişerek vücudundan vazgeçerek bilincini makinelere aktaran, dijital bir karaktere dönüşmüş durumda.

Biyolojik açıdan bakıldığında bedenimizde bizi biz yapan ve bilincimizin bulunduğu organımız beynimiz. Öyle ki tüm organlar sanki beynimize hizmet etmek için varmış gibi görünüyor. Gelecekte teknoloji geliştikçe organlarımızı onlardan daha iyi çalışan makinelerle değiştirebiliriz. Hatta beynimizi beslemenin başka bir yolunu bulabilirsek, sindirim sistemi, boşaltım sistemini ve solunum sistemi organlarını atabiliriz. 

Ancak bilim insanlarının son dönemde insan mikrobiyomu üzerinde yaptıkları çalışmalarda insan vücudunun yarısından fazlasının (%57) yabancı mikroorganizmalardan oluştuğunu keşfettiler. Üstelik bu mikroorganizmaların vücudumuz için çok önemli işlevleri.

Ed Yong’un Mikrobiyata isimli kitabında obeziteye vücudumuzda bulunan bazı mikroorganizmaların sebep olabileceğini söylüyor. Vücudumuzda bulunan mikroorganizmaların bizim kişiliğimiz ve davranışlarımız üzerinde etkileri olabileceğini söylüyor.

Günümüzde hâlâ insan vücudunun yapısını tam anlamıyla çözebilmiş değiliz. Vücudumuzda hâlâ yeni organlar keşfediliyor. 

Dolayısıyla transhümanizm düşüncesi ile vücudumuzdaki organları birer birer çıkarmaya ya da yapay organlarla değiştirmeye başladığımızda kişiliğimizde, davranışlarımızda ve alışkanlıklarımızda da değişiklikler meydana gelebilir. Belki de beklenmedik bir şekilde olumsuz etkilerle de karşılabiliriz.

Buna rağmen vücudumuzdaki uzuvlarımızı daha iyileri ve güçlüleri ile değiştirebiliriz. Bazı bilimkurgu eserlerinde gördüğümüz sadece kafadan hatta sadece beyinden ibaret bir organizma haline gelebiliriz. 

İnsan Beynini Dijital Ortama Aktarmak

İşte tam bu noktada sıra beyne geldiğinde henüz beynimizden vazgeçmekte tereddüt edebiliriz. Birçok insan teorik olarak beynimizdeki verileri ve kişilik özelliklerimizi sağlayacak şekilde dijital bir mimariyi bilgisayarda oluşturduğumuzda kendimizi bilgisayara aktarabileceğimizi düşünüyor. 

Ancak bu oluşan şey aslında sadece bir bilgisayar simülasyonu olabilir. Sizin simülasyonunuz. Kendisini siz zanneden bir simülasyon. Yapılmak istenen, tüm verilerin beyinden bilgisayara aktarılmasından sonra bilincin bedende sona ermesi. Ancak verilerin aktarılması işlemi bittikten sonra bir şekilde hayatınıza devam edebilirseniz. Sizden de iki tane olmuş olur.

Beynimizdeki bilgileri bilgisayardaki gibi kes-yapıştır mantığında, geride birşey bırakmadan başka bir ortama taşımak için nöronların arasındaki bağlantı noktaları olan sinapsları koparmak, nöronları tahrip etmek gerekir. Bu işlem kişiyi öldürmek demek, pratikte cinayetle aynı şey. 

Dolayısıyla bir insanın gerçek anlamda ölümsüzlüğü belki de sadece biyolojik olarak beyninin ölümsüz olmasıyla olabilir.

Diğer yandan eğer ölmek üzereyseniz kopyanızın yakınlarınız ve dostlarınızla yaşamaya devam etmesini isteyebilirsiniz. 

Dijital İnsan Bir Simülasyon Mu?

Bir insanı tüm zihinsel özellikleri ile birlikte bir bilgisayara aktarmak mümkün olduktan sonra oluşan simülasyon aslında bir çeşit yapay zeka haline geliyor. Bu simülasyon, yapay zeka teknolojisinde erişmek istediğimiz bilinç sahibi, duyguları ve istekleri olan, inisiyatif kullanma hakkına sahip insansı bir yazılım.

Bir insan dijital ortamda yaşarken nasıl hisseder? Arzuları istekleri olur mu? Yeme içme, barınma, cinsellik, üreme gibi istekleri bildiğimiz gibi olmayabilir, belki de hiç olmayabilir. Tüm bedensel ihtiyaçlarından ve isteklerinden arınmış bir insan sonsuz huzur ve mutluluğu bulabilir mi?

İnsandan tüm biyolojik özelliklerini ve fonksiyonlarını çıkardığımızda geriye ne kalır?

Bu cevabı henüz tam olarak bilinmeyen bir soru. Belki de insan simülasyonlarının da aynı biyolojik varlıklar gibi davranmasını isteyebiliriz. Dijital ortama geçmek isteyen insanlar belki de orada da biyolojik özelliklerini ve fonksiyonlarını bir şekilde sürdürmek isteyebilirler. Bu ortamda bedensel istek ve arzular en yüksek derecelerde tatmin edilebilecek şekilde her şey dijital olarak tasarlanabilir. Belki de bu insanlar için dijital cennetler yaratılabilir.

Diğer yandan belki de dijital ortamda var olacak insanlar için bedensel hazların ötesinde çok farklı hazlar, mutlu bir yaşam için farklı motivasyonlar vardır.

Neredeyse tüm dinlerde insanda bedensel arzu ve isteklerini yani nefsini dizginleme gayreti vardır. Dinler insanın bedensel istek ve arzularının insanın özgürleşmesine, gerçek huzur ve mutluluğa ulaşmasına engel olduğunu söylerler. Hepimizin bildiği gibi semavi dinler insanın ancak bedeninden kurtulduktan sonra, ahirette gerçek huzur ve mutluluğu bulabileceğini söyler. 

Binlerce yıldan bu yana neredeyse tüm dinlerde var olan bedensel arzuları dizginlemek, bu arzulardan arınmak bu sayede de sonsuz huzur ve mutluluğa ulaşmak transhümanizm ile gelecek muhtemel tekillik ile mümkün olabilir mi?

Ruhun varlığına inananlar için; dini açıdan baktığımızda ölümden sonra sonsuz huzur ve mutluluğa ulaşan aslında insanın ruhudur. İnsanın tüm zihni dijital ortama aktarıldığında, teorik olarak insan dijital ortamda yaşamaya devam etse bile muhtemelen bu insanlar dinsel açıdan ölü sayılacaklardır. 

Nereden bakarsak bakalım insanın varlığının dijital ortamda devam etmesi fikri günümüzde dini, felsefi ve bilimsel açıdan son derece belirsiz ve karmaşık durumlar ortaya çıkarıyor. Bunun sebebi; insanın tanımının bakış açılarına göre değişiklik göstermesi. 

İnsan şayet biyolojik bir varlıksa dijital ortamdaki kopyasına insan denilemez. Ancak felsefi açıdan insan gibi davranan her varlığa insan diyebiliyorsak o zaman insanın dijital kopyası da insandır. Şayet insanın aslı ruh ise dijital ortama aktarma sonrasındaki durumda, ruhun varlığına inananlar için işler daha da karışık bir hâl alıyor.

Bu karmaşa ve belirsizlik geleceğin toplumlarındaki dijital insanlar gibi yapay insan türlerinin sosyal ve hukuksal anlamda toplumdaki yerlerini, onlarla kurulabilecek ilişkilerin boyutlarını hayal etmemizi zorlaştırıyor.

Siz ne dersiniz?

Kaynak -1

Kaynak – 2

Kaynak – 3

Kaynak – 4

Paylas:
error0
fb-share-icon20
Tweet 20
fb-share-icon20
Özkan Bavlı

Özkan Bavlı

Su ürünleri mühendisi, yazılımcı, tasarımcı, fütürist, yazar. Bilim ve teknolojiyi takip ederim, geleceğin dünyasını hayal etmeye çalışırım.

Bir yanıt yazın