Edebiyat Üzerine

Neden Uzak Doğu Bilimkurgusu Okumuyoruz?

Başlık, bu yazıda neler anlatacağımı gayet güzel özetliyor; neden Uzakdoğulu yazarların kaleme aldığı bilimkurgu eserlerini okumadığımız -ya da az okuduğumuz- sorusuna cevaplar vermeye çalışacağım. Bu sorunun ya da “sorunun” kesin cevaplarını içerecek bir yazı olmayacak belki ama en azından bu konu ile ilgili farkındalık yaratmasını, bu konuya dair bir ilgi uyandırmayı hedefliyorum. Lafı daha fazla döndürüp dolaştırmadan asıl meseleye geçelim.

Bilimkurgu söz konusu olduğunda karşımıza çıkan eserlerin yazarları genellikle belli coğrafyalara ait gibi görünüyor. Kuzey Amerika, İngiltere ve Kıta Avrupası. Bu üç kıta ya da ülke veya bölge, neredeyse bu alanda bir tekel haline gelmiş durumdalar. Aklınıza gelen bilimkurgu kitaplarının çoğunun bu saydığım coğrafyalardan birine ait olduğunu fark edeceksiniz. Fahrenheit 451, Mülksüzler, Yüksek Şatodaki Adam, Dune Serisi. Bu alandaki sanıyorum akla gelen en önemli yapıtlardan bazıları bunlar ve bu kitapların yazarlarının hepsi Amerikalı. Türün babası sayılan isimlerden biri İngiliz (H. G. Wells) bir diğeri ise Fransız (Jules Verne).

Yazımız için hazırlanan yazarlar görseli, (H. G Wells, Jules Verne, Ursula K. Le Guin, soldan sağa)
H. G Wells, Jules Verne, Ursula K. Le Guin (soldan sağa)

Esasen Kuzey Amerikalı yazarların, türün geneline baktığımızda, ilk ortaya çıkışından itibaren çoğunlukta olduğunu görüyoruz (Robert Heinlein, Robert Silverberg, Arthur C. Clarke). Bunların dışında da karşımıza, az önce isimlerini verdiğim Wells ve Verne gibi Avrupalılar ve Sovyet ekolünde yetişmiş birkaç isim çıkacaktır. Strugatski Kardeşler (Uzayda Piknik, Tanrı Olmak Zor İş), Aleksandr Belyaev (Su Adamı) ve Stanislaw Lem (Solaris, Gelecek Bilim Kongresi) gibi. Ülkemizde yayınlanan bilimkurgu eserlerinin dünya haritasındaki dağılımları genellikle bu yönde olacaktır. Amerika kıtası aşırı yoğun, Kıta Avrupası ikinci sırada, İngiltere ve Rusya üçüncü sırayı paylaşıyor demek yanlış olmayacaktır.

Daha Ziyade İzliyoruz

Şimdiye kadar verdiğimiz örneklerden üç aşağı beş yukarı gelmek istediğim nokta belli olmuştur. Saydığım kitapların çoğunu okudunuz ya da okuma listenize aldınız. Yani bir şekilde duydunuz, biliyorsunuz. Söz konusu bilme hali için bir tane bile Uzakdoğulu yazar ya da kitap saymak çoğu okur için mümkün olmayabilir. Bu noktada “o coğrafyanın insanları bilimkurgu yazmıyor” demek abeste iştigal olacaktır. Aksine bilimkurgu ve benzeri üretimleri o kadar çok ki dünyanın geri kalanına yetecek denli bilimsel ve de aklın sınırlarını zorlayacak fikir üretme potansiyeline sahipler. Hatta bu fikirlerin bir kısmını izlediniz ya da çizgi roman formatında okudunuz. Manga ve/veya anime sektörü.

Anime ve manga kültürü konusunda özellikle ilk gençlik, ergenlik çağındaki arkadaşların bir hayli istekli olduğunu düşünüyorum. Ve tabii o yaşlarda başlayıp çoluğa çocuğa karıştıktan sonra da takip eden eski topraklar da bu kültürün takipçileri arasında. Envai çeşit seriyi başlayıp bitirmekten, yüzlerce filmin son yazısına şahit olmaktan ve ciltlerce mangayı hunharca tüketmekten büyük bir aldığımız doğru. Bu noktadan hareketle, Uzak Doğu çıkışlı üretimlerde şansımızı bu alanda değerlendirdiğimizi söylemek cesaretinden bulunacağım. Zira çoğu anime takipçisi, bilimkurgu kategorisinde sayılabilecek Mobile Suit Gundam, Gantz, Psycho-Pass, Stein Gate, Evangelion gibi kült serilere dair muhakkak bilgi sahibi. Onlarca ya da yüzlerce bölümü izlemiş ve “devamı yok mu” diyen bir izleyici kitlesinden bahsediyorum.

Evangelion - Ghost in the shell - Mobile Suit Gundam

Bu eserlerin bir kısmının manga formatı ile dilimize kazandırılmış olması ise ayrıca bir mutluluk kaynağı. Anime filmi kült haline gelen Akira, sıra dışı konusuyla ilgi çeken Gantz, senaryosunu çok sevdiğim Fullmetal Alchemist, yaklaşık iki sene evvel televizyon filmi yapılan Battle Angel Alita ve Edge of Tomorrow (Yarının Sınırında) filmine uyarlanan All You Need Is Kill. Manga yayıncılığımız, her geçen gün daha büyük bir arşive genişleyecek gibi duruyor. Hatta sadece manga da değil. Yerli çizgi roman raflarında Güney Kore çıkışlı çizgi romanlarla karşılaşmak mümkün.

Bu durum maalesef bilimkurgu kitabı yayıncılığımıza yansımamış durumda. Sebebi ise basit: Madem bu alandaki bilimkurgu ve yakın türleri izlemeyi ya da çizgi roman olarak tüketmeyi seviyoruz, risk almaya gerek yok. Yayıncıların çekingen tavıları bu konudaki sanıyorum düşünmemiz gereken ilk nokta.

Aksi gibi Uzak Doğu edebiyatının severek takip edildiği bir kitap piyasamız var. Haruki Murakami, Yu Hua, Natsume Soseki, Mo Yan, Yoko Tawada, Kazuo Ishiguro severek okuduğumuz Uzakdoğulu yazarlardan bazıları. Çalıştığım mağazada hemen her gün, bu isimler en az birinin kitabının sorulup istendiğini söyleyebilirim. Tarz olarak genellikle insan hayatını ve bu hayatın hem büyülü hem de en yıkıcı taraflarını ele alan eserler ve sosyal yaşam konusunda başarısız sayılabilecek hayatlar süren karakterler, bu saydığım yazarların sık sık kullandığı temalardan bazıları. Aynı zamanda çoğunlukla kendi kültürleri üzerine eleştiri yapmaktan da çekinmeden yazdıkları eserler ile ses getirdiklerini söyleyebilirim. İşin garip tarafı, bu saydığım isimlerin yazdıkları kitapların bazıları sosyal bilimkurgu alanında pekala değerlendirilebilir. Tokyo’nun Son Çocukları, 1Q84, Beni Asla Bırakma bu kitaplardan ilk aklıma gelenler. Yani arka planda, kasıtlı olmasa dahi Uzak Doğu bilimkurgusu üretildiğini ve yayınlandığını söyleyebiliriz. Ancak benim gelmek istediğim nokta bambaşka.

Asıl sorun, bu bölgede kaleme alınmış bilimsel bilimkurgu ve benzeri, kurgunun bilime daha fazla şey borçlu olduğu kitapların ülkemizde çok az yayınlanması. Konuyu seçip yazmaya başlamadan önce yaptığım ufak çaplı araştırmada, sayının, neredeyse bir elin parmakları kadar olduğu.

Bunlardan ilki benim de çok severek okuduğum ve bu yüzyılın en iyi bilimkurgu eserlerinden biri olduğunu düşündüğüm Üç Cisim Problemi ve devam kitapları. Cixin Liu adlı Çinli yazar serinin ilk kitabı ile Hugo Ödülünü de kazanmayı başarmış. Bunun dışında Ling Ma tarafından 2018 yılında yazılan Salgın, iki sene sonra gerçekleşen bir kehanet gibi adeta. Geliş -Arrival adlı filme uyarlanan- ve Nefes kitapları ile tanıdığımız, bu alanda oldukça başarılı öykülere imza atan Ted Chiang. Bilimkurgunun dinamiklerini birebir karşılayan, dilimize çevrilmiş üç Uzak Doğu asıllı yazar. Hatta yine aynı coğrafyadan ama bu defa daha ziyade alternatif tarih olarak kategorize edebileceğimiz Kralların Merhameti, bu yazıda örnek olarak verebileceğim kitaplardan bir tanesi.

Ted Chiang, Ling Ma, Cixin Liu (soldan sağa)
Ted Chiang, Ling Ma, Cixin Liu (soldan sağa)

Saydıklarımın hemen hepsi ilgiyle okunmuş, beğeni kazanmış eserler. Hatta baskısı bitenler bile var. Yani çekik gözlü arkadaşların kaleme aldığı bilimkurgu kitaplarının okunmama gibi bir durumu yok. Haliyle taşın altına elini sokmalık bir durum yok ortada. Yayınlanacak kitabın seçimine biraz özen göstermek, basılan eserin ekonomik anlamda olumlu bir geri dönüş sağlamasına yeterli olacaktır.

Beyaz Perde Hakimiyeti

Bilimkurgu kitapları okumanın yanında, daha çok bilimkurgu filmleri izlemeyi seven bir toplum olduğumuzu düşünüyorum. Misalen bu türde yeni çıkan bir kitaptan ziyade vizyona girecek yeni bir film bizleri daha çok heyecanlandırıyor. İşin multimedya tarafına daha meraklı ve hevesliyiz.

Zira film izlemek kolay bir tüketim yöntemi. Sinema salonunda ya da evinizin güvenliğinde oturup, ortalama iki saat boyunca bir şeyleri izlemek çok daha konforlu gözüküyor. Kitap okuma eyleminin aksine film izlemek, insanın daha kolay başlayıp bitirebildiği bir hadise. Bu durumda okumak, biraz meşakkatli görünüyor. Herhangi bir kitabı okurken ortalama beklentimiz ya da olması gereken, sessiz bir ortamın haricinde, söz konusu eser için büyük bir istek ve heves duyuyor olmak. Film ve/veya dizi izlemeye nazaran biraz daha fazla vakit alan okuma eylemi, çoğu insanın bir sonraki tercihi haline gelebiliyor.

Üzerine konuştuğumuz konu bakımından, bilimkurgu kitapları ile bu türden sinema filmleri arasında şöyle bir ilişkiden bahsedebiliriz; bir kitabın filmi yapılıyorsa eğer ilk olarak -daha önce adını duymamış olabileceğiniz- kitabı okumalıyız ki filmi daha iyi anlayalım. Denklem bu şekilde işliyor. Hatta benimle aynı sektörde çalışanlar, bu olayı birebir yaşıyor. Günde belki bir kişinin sorduğu bir kitap filminin ya da dizisinin yapılacağı duyurulunca onlarca kez soruluyor, isteniyor. Ne güzel işte insanlar kitap okuyor diyebileceğimiz bu durumunda Uzakdoğulu bilimkurgu yazarlarının aleyhine sonuçlandığına tanık oluyoruz.

Sebebi bu gibi filmlerin yapımcılarının ve senaryoya uyarlanan kitapların yazarlarının yüzde doksan batı kökenli olması. Hatta senaryo Japonya ya da yine yakın bölgeye ait olsa dahi, yapımcı şirket ve oyuncular genelde çekik gözlü olmuyor. Buraya kadar yazdım, batı düşmanı ya da Uzak Doğu sempatizanı olduğum düşünülmesin. Söylemek istediğim, sinema filmleri konusunda da görünürlük yakalayamayan söz konusu coğrafyanın yazarları ve kitapları gözümüzden ırak olmaya devam ediyor. Multimedya olarak ulaşılabilirlik, içinde bulunduğumuz dönemin okuma alışkanlıklarını besleyen en önemli etkenlerden bir tanesi. Haliyle Üç Cisim Problemi’nin filmi ya da dizisi yapılmadıkça okuyan kitle, bilimkurgu tüketmeyi özellikle seven insanlardan oluşmaya devam edecek. Normalde böylesi daha iyi diyebileceğimiz durum, aynı coğrafyanın farklı üretimlerini de tatmak isteyen benim gibi okurlar için pek de mutluluk verici bir hadise değil.

Bizi Neyin Beklediği De Önemli

Bilimkurgu kategorisi altında, sevdiğimiz ve seçtiğimiz eserler arasında belli bir alana ya da alt başlığa yoğunlaştığımızı söylemek zor. Sosyal bilimkurgudan Biopunka, dini bilimkurgu eserlerinden kıyamet sonrasına. Bilimkurgunun birçok türüne ait kitabın yayımlandığı ve az çok okur bulduğu bir piyasamız olduğunu söylemek mümkün. Ancak kendimizi biraz daha geriye çekip, sözünü ettiğimiz yayın grafiğine biraz uzaktan baktığımızda karşımıza çıkan sonucun bütün dünyada ekol olmuş, adından söz ettirmiş ya da ödül kazanmış kitapları okuduğumuz gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.

Böyle söyleyince sadece popüler olanı okuduğumuz gibi yanlış bir algıya kapılmak olası. Benim burada dikkat çekmek istediğim bambaşka bir nokta. Dünya genelinde, uluslararası pazarda okunan ve hemen herkesin iyi oldukları noktasında fikir birliğine vardığı eserleri okuyoruz ve bunlardan çok azı bu yazının konusu olan bölgenin yazarlarına ait. Yani sadece biz değil dünya bilimkurgusunun da bu coğrafyaya karşı mesafeli olduğunu söylemek mümkün. Bunun en temel sebeplerinden biri de bizi neyin beklediği.

Yazının ilk bölümlerinde bahsettiğim anime ve manga sektörü ile ilgili kısmı hatırlayın. Kim bilir kaç tane yapımı zevkle okudunuz, izlediniz. Ancak bir o kadar da “bu da ne böyle” dediğiniz eserle karşılaştınız. Hayal dünyaları dünyanın geri kalanından çok daha farklı işleyen o coğrafya -bu arada Japonya özelinde değil söz konusu bölgenin tümünden bahsediyorum, anime ve manga sektörünü en sık karşımıza çıkan alan olduğu için seçtim- yazarlarının bilimkurgu alanındaki üretimlerinin hepsi de genel okura hitap etmiyor olabilir. Ve genellikle bu konudaki iyi fikirlerini de animasyon ve çizgi roman formatlarında kullanmayı tercih ediyor olabilirler. Kitap yazdıklarında ve biz bu kitabı okuduğumuzda ise bu genellikle çağdaş dünya edebiyatı kategorisine daha yakın oluyor. Yani bizi bekleyen şeyler, genellikle sadece kendi piyasamız değil dünya piyasasının da ortak beğenisini kazanmış eserler oluyor.

Belki de bilimkurgunun genelde ortak bir dili kullanma ya da sözü edilen sosyo-ekonomik durumu ve/veya teknolojiyi sahiplenmemiz için bize yakın olması ve bizi de anlatıyor olması gerekiyor. Önemine sadece belli bir kitlenin vakıf olduğu eserlerin kıtaları gezmesi, bu noktada pek de mümkün olmuyor haliyle.

Uzakdoğunun hemen her yeri, o bölgede sayılan her ülke çoğumuz için mistisizm sıradışı alışkanlıkların merkezi halini almış durumda. Haliyle kaleme aldıkları bilimkurgu eserleri de çoğu zaman bizim okuma zevklerimiz ile örtüşmüyor. Yine de özellikle takip edilmesi gereken bir alan ve oldukça fazla kitap yazmaya devam ediyorlar…

Paylas:
error0
fb-share-icon20
Tweet 20
fb-share-icon20
Zülfikar Yamaç

Zülfikar Yamaç

Beş yılı aşkın bir süredir kitap mağazalarında çalışıyor. Hemen hemen aynı zamandan bu yana çeşitli internet sitelerinde ve dergilerde kitap inceleme ve eleştiri yazıları yazdı, yazmaya devam ediyor. Bilimkurgu kitapları ile arası iyi. YouTube işlerine de bulaştı. Bilimkurgu Sözlüğü yazıyor, ne zaman biter bilinmez.

One thought on “Neden Uzak Doğu Bilimkurgusu Okumuyoruz?

Bir yanıt yazın